Ciğerimizi yakan oksijenle başlar hepimizin hayatı. İlk ağlayışımızın sebebi her birimiz için aynıdır. Belki de herkesin kaderinin kesiştiği ilk ve tek noktadır bu yakarış.
Her birimiz bizler için çizildiğine inanılan yollarda kimi zaman düşe kalka, kimi zaman kahkahalar atarak ilerliyoruz. Hayatımızın her döneminde farklı sorunlarla karşılaşıyor kimisiyle nasıl başa çıkacağımızı şaşırırken kimisini dikkate dahi almıyoruz. Bazen hayatımızın başımıza yıkıldığını düşünüp şu an dünyada en büyük eziyeti kendimizin yaşadığını düşünüyoruz ama kendi sorunumuzu daha alt bir segmente sokmamıza neden olacak sorunlarla mücadele veren insanların karşılaştığımızda ise kendi sorunlarımıza hayatımıza şükrediyoruz. Bazense sorunsuzluktan sorun üretiyoruz, sonra ise bu sorunlardan yakınıp hayatımıza devam ediyoruz. Peki her birini arkamızda bırakabiliyor muyuz?
Her birimiz farklı karakterler sahibiz. Bizleri oluşturan genlerimiz gibi bazı baskın ve çekinik yönlerimiz var bizleri biz yapan. Tepkilerimiz konudan konuya, insandan insana, durumdan duruma değiştiği gibi günden güne de değişebilir. Bazı huylarımız yetiştirilişimize bazıları burcumuza bazıları ise direkt bize bağlanır. Bunlardan biri ise sorunlara karşı verdiğimiz tepkilerdir. Bazı insanlar kimi sorunlara takılmadan geçerken bazılarımız ise takılı kalıyor. Her birimizin hayatı boyunca sayısız sorunla karşılaşacağı düşünülerse onlara takılarak ömrümüzü heba etmek bana hiçte mantıklı gelmiyor. Kendimin bunu ne kadar uygulayabildiği tartışılır fakat doğrusunun bu olduğuna eminim. Eğer biz hayatımızda yaşadığımız şeyleri büyütüp kafamıza takmaya devam edersek kendimizi dipsiz bir kuyunun içinde çırpınırken buluruz. Kimimiz o çukurdan kendisi çıkar kimimiz ise birinin yardımıyla ama aslında bizi o çukurdan kurtaran biri ya da kendimiz değil sorunlarımızı geride bırakmamız gerektiğine karar verip hayatımıza devam edişimizdir.
Her insan doğar, büyür, yaşar ve ölür. Bu döngüde önemli olan nasıl yaşadığımızdır. Kendimizi geliştirip sorunlarımızdan kurtulup hayatımıza devam ettiğimiz takdirde yaşamış oluruz. Dünümüz ve bugünümüz yarınlarımızın temelini atsa da dünü toprağa gömmezsek yarınlarımız çiçek açmaz. Bu demek değil ki dünümüzü unutalım direkt üstünü kapatalım. Dünü bir sandık gibi görüp üstünü çok tozlandırmadan ihtiyacımız olanı ihtiyacımız olduğu zamanda içinde çıkarmalıyız. Yarınları aydınlatmak, hayatımızı daha iyi bir konuma getirebilmek bizim ellerimizde.
Eğer bizden öncekiler durup bulundukları zamanlara hayıflanarak ömürlerini harap etselerdi belki de şu an ne ben bu yazıyı yazıyor olacaktım ne de sizler okuyor olacaktınız Hayatı nasıl tanımlandırırsanız tanımlandırın yaşadığımız her şeyin bir nedeni ve bizlere kattığı çeşitli yönleri var. Belki baktığımız yönden çekilmez gelse de bakış yönümüzü değiştirdiğimizde bir kaçış yolu bulabiliriz. Belki de çözüm aslından durumu olduğu gibi kabul etmekte ya da gözümüzde büyütmemektedir.