Özgürlük. Herkesin sahip olma fikrine dahi hayran kaldığı yegâne unsur…
Nedir peki insanı özgürleştiren? Bir şiirdir; ruhunu genişletir insanın, dört duvar odalara sığamazsınız. Bir kitaptır; ufkunuzu genişletir, uçsuz bucaksız denizleri yüreğinizde taşırsınız. Ya da bir şarkıdır; çocukların oyunlar oynadığı bütün bahçeler sizin olur. Yahut bir bilgidir; gerçeklik renk kazanır.
Aristo, özgürlüğü iyi ve kötü arasında iyiyi seçebilme yetisinin temeli olarak görmüştür.
Erdem sahibi olmak ya da olmamak kişiye bağlıdır. Ve hedefimize giden yolda iyiyi ve kötüyü tartacak olan, bu karşılaştırma ve düşünme yetisine sahip olan yine kişinin kendisidir. İyiyi ya da kötüyü seçmenin de oynamanın da temelinde özgürlük yatar.
Hemen ardından yer vermek istediğim felsefeci ise Platon… Platon’un ve Aristo’nun özgürlük anlayışı arasında ortak noktaların bulunduğu kanısındayım. Platon özgürlüğü ele alırken seçimlerimizi ve seçimlerimizin bize olan getirilerinden nasıl sorumlu olduğumuzu tartışıyor. Herkesin seçme hakkı ve özgürlüğü olduğu görüşünde. Aristo da az önce bahsetmiş olduğumuz üzere iyi ve kötü arasında yaptığımız seçimlere dikkat çekmişti.
Diğer yandan Nietzsche için özgürlüğün tanımı insandan başlar. Üç tip insan olduğuna inanır Nietzsche. Birincil olarak daima sürü psikolojisinde olan ve neyi neden yaptığını sorgulamadan emirlere itaat eden, çizginin dışına çıkmayan dahası çizginin ötesini merak dahi etmeyen insan tipinden bahsedebiliriz.
Ardından nihilist olarak adlandırdığı, sürü insanın zıttı bir kategori ile karşı karşıya geliyoruz. Nihilistler ona atfedilen emir ve yargıları reddeder hatta bu duruma karşı oldukça öfkelilerdir; durmadan şikayet ederler ancak bu rahatsız oldukları hal durumunu değiştirmek için hiçbir eylemde bulunmazlar.
Bir diğeri ise yaratıcı insan modelidir. Özgürlük kavramı Nietzsche için bu insan modelinde vücut bulur. Çünkü yaratıcı insan, sürü ve nihilist insandan üstündür. Özgür insan da diğerlerinden üstün olandır. Kişi, ona konulan engellere sınırlara ve zorunluluklara hayır diyebildiğinde bir başkasının fikirlerini görüşlerini değil de kendisin ne istediğini bildiğinde ve bunun için bir mücadele verebildiğinde kısacası kendileştiğinde özgürleşir.
Özgürlükten bahsedip de Albert Camus’u es geçmek olmaz elbette. Camus’un ‘Başkaldıran İnsan’ isimli kitabı bizlere oldukça kapsamlı bilgiler sunar. Bu sebeple daha detaylı görüş açısına sahip olmanız adına söz konusu kitabı okumanız taraftarıyım. Kabaca Albert Camus’un özgürlük anlayışının ne olduğu ile ilgili cevap arayan okurlara, kitabın isminden de anlaşılacağı gibi bir çeşit başkaldırı olduğu çıkarımını yapabileceğimizi söylemem umarım yeterli olur.
İnsanın evrende bir başına bırakıldığını ve bu nedenden ötürü zaten özgür olma mecburiyeti içinde bulunduğunu savunan Sartre’nin algısıysa diğer görüşlerden belirgin farklılıklar gösterir. Ayrıca varoluşçuluk Sartre ile bağdaşmış bir akım olduğundan, özgürlüğü açıklarken de Sartre’nin bu akım ile ilgili görüşlerinin diğer bir çok öge ve unsura yaklaşımını anlamanıza yardım edeceğini düşünüyorum.
Şanslı olduğumuz nokta ise bu muhterem bireylerin bizlere çok sayıda yazılı eserler bırakmış olmaları. Kitaplar, onları anlamanın, yeni bakış açıları kazanmanın eşsiz bir yolu. Sartre’nin “Varoluşçuluk” isimli kitabına mutlaka göz atmanız önerisi ile sonlandırıyorum yazımı. Özgür günleriniz olsun!