Hayat risklerle dolu bir oyun gibidir. Sonraki bölümde kaybetme riskini göze alırsınız ve bir hamle yaparsınız. Ancak hayat bazen öyle sürprizler yapar ki, şaşar kalırsınız ve kendinizi akıp giden uçsuz bucaksız bir su birikintisine bırakırsınız. Tam her şey bitti, ben bittim dediğinizde mucizeler sizi karşılar. Mucizelerle karşılaşmak maalesef şans işidir. Herkes en kötü anısının mucizelerle en iyiye dönüşmesini ister ama bu her zaman mümkün değildir.
Yirmili yaşlarımdaydım. Küçüklüğümden beri hayalim olan meslek polis olmaktı. Resmen bunun için doğmuştum. Her zaman kötülerin cezasını çekmesini istemiş, adaletin sağlanması için elimden geleni yapmıştım. Komşumuzun mesleği polislikti. Ben polis olan üniformalı komşumu gördükçe heyecanlanır ona özenirdim. Şimdi ise başka çocuklar bana özeniyor. Hayat ne kadar tuhaf değil mi?
Polisleri az çok bilirsiniz. Benim görevim suçluları bulmak, herkesin ifadesini alarak bir dedektif gibi incelikle bütün olasılıkları ölçerek olayları değerlendirmek ve adaletin yerini bulmasını sağlamak. Yine bir gün çözülen bir vakadan sonra karşıma başka bir vaka çıkmıştı. Sanıkları görmeden önce dosyayı incelerken hayatımda daha önce gördüğüm vakalardan pek bir farkı yok diye düşünmüştüm.
Gerçekleşen vakanın parçası olan kişilerin teker teker gelip ifade verme süreci başladığında içime bir ağırlık çöktüğünü hissetmiştim. Hislerimin doğrulandığının kanıtı karşımdaki sandalyeye baktığımda aniden gördüğüm eski kocam olmuştu.
Onunla iki sene önce şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmıştık. Hayatımda çok büyük yaralar bırakmıştı. Onun yüzünden hiçbir erkeğe güvenemiyordum ve duygularımı darmadağın ettiği için boşandıktan sonra bir kere bile onunla konuşmadım. Yaralarımı sarsam da izleri geçmiyordu. Bu nedenle ona her zaman kırgın olmuştum. O masadaki loş ışıkta gözlerinin içine baktığımda fark ettiğim ilk şey, iki yıl gibi az bir sürenin onun yaşlanmasına nasıl etki ettiğiydi. Hayat belli ki onu yormuştu. Belki de bana yaşattığı bunca acıdan sonra bunlar o acıların gözlerine yansımasıydı. Hayat işte, adaletini illaki veriyor.
Onun gözlerine baktığım an aklıma üniversitede yaşadığım acı olaylar gelmişti. Onunla üniversitede tanışmıştım. Gözlerimiz birbirine değdiğinde sanki bir ateş çıkmıştı ve kalbimin yerinden fırladığını anlamış, kendimi tutamadan sana aşığım diye bağırmıştım. Hikayemiz böylece başlamıştı. O zamanlar ilişkimizin güven üzerine kurulduğunu ve belirli bir saygı çerçevesinde olduğunu düşünüyordum. Üniversitedeyken ailemin kararını ezip geçerek kendi kafamın dikine gittim ve onunla evlendim. Ailemse bana her fırsatta ona güvenmediklerini ve beni aldattığını söylüyordu. Tabii ben pespembe dünyamın içinde oynadığım için uzunca bir süre hiçbir şeyin farkına varamamıştım. Ne de güzel kandırmıştı beni, utanmadan güle oynaya…
Ailemin söylediklerinden uzun bir süre sonra, hayatımın aşkının beni en yakın arkadaşımla aldattığını anladım. Uzunca bir süre odamdan çıkmadığımı ve bir gün boyunca ağladığımı çok net hatırlıyorum. Öyle kötü bir durumdaydım ki, mahkeme salonuna bile şiş gözlerle gitmiştim. Aradan iki yıl geçmişti ve ben onu karşımdaki sandalyede görmüştüm. Beni aldatan, benimle oyun oynayan ama içten içe hala deliler gibi sevdiğim adamı. Herkesin ifadesini aldıktan sonra kanıtları değerlendirdim ve bir sonuca ulaştım. Suçlu eski eşimdi. İnanamıyordum, onun suçlu olamayacağını düşünmüştüm ama sonra ”Bunu da mı yaptın!Yazıklar olsun.” dedim ve ağlayarak odayı terk ettim.Daha sonra adalet yerini buldu ve o kötü adam müebbet hapis cezası aldı.
Ben yıllar önce aşkımdan vazgeçtim. Şimdi ne kadar doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum. Gerçekten yanlış seçimler yaptım ama artık insan ilişkilerine girmeden önce, gerek aşk gerek arkadaşlık kimseye hemen güvenmemeye karar verdim. Çünkü kime iyi desem sonu hep hüsranla bitiyor. Canımı versem canın çıksın diyen insanlar var ve gerçekten hepsinden nefret ediyorum. Unutmayın, bir şeyden vazgeçmek, her zaman kaybetmek anlamına gelmez…