Ben küçükken annemlerin izlediği bir televizyon programı vardı. O programı sunan kişi ülkemizden ve dünyadan gezip gördüğü yerleri anlatırdı. Annemlerin yanında ben de oturduğumdan ben de izlerdim neler olup bittiğini. Sanırım o yaşta o programdan etkilendiğimden şu anda gezmek en çok sevdiğim şey. Yeni manzaralar görüp fotoğraf çekinmek, yeni lezzetler tatmak, yeni insanlarla tanışmak benim için paha biçilemez bir duygu.
Yakın bir gelecekte en çok istediğim şey İsviçre’ye gitmekti. Cennete benzetilen o yemyeşil ülkeyi görmek bana bir türlü nasip olmamıştı. Araştırdığım ve öğrendiklerimden oranın doğasını görmek ve kültürünü tanımak çok istiyordum. Hatta en sevdiğim şeylerden biri olan çikolatayı orada tatmak istiyordum.
Okuldan döndükten sonra annemden gelen telefonla irkildim. “Hemen hazırlan, bugün yemeği dışarıda yiyeceğiz.” dedi. Annem bunu söylerken nedenini bilmediğim bir şekilde sesi heyecanlı ve mutlu geliyordu. Ben ise canım çok da dışarıda yemek istemediğinden peki dedim ve geçiştirdim. Annemler geldiğinde beni arabayla aldılar. Yüzlerinde anlamadığım bir gülümseme vardı ama nedenini sormadım. Yemekleri sipariş ettikten sonra annemlerin elinde iki tane kağıt parçası vardı. İlk önce, elindeki şeyleri tam olarak göremedim. Ama sonra o kağıt parçasını elime verdiklerinde, üstünde İstanbul-İsviçre yazısını gördüm o an ellerim ve ayaklarım bedenimin kontrolünden çıkmış gibiydi. Şaşırmıştım ama aynı zamanda çok mutluydum. Sıkıcı geçen günüm bir anda değişmişti. İki hafta sonra İsviçre’ye uçağımız kalkacaktı.
İki hafta nasıl geçti anlamamıştım ve gitme vakti sonunda gelmişti. İsviçre’ye yaklaştığımızda uçağımızda tehlikeli bir durum olmuştu. Uçak hava şartlarından dolayı sallanmıştı. Hemen hostesler yardımıyla da güvenlik önlemleri alınmıştı. Herkes paniğe kapıldığından uçakta bir gürültü vardı. Annem ve ben de çok korkmuştuk. O an farkında değilim bayılmışım. Her şey o kadar gelişmişti ki kendime geldiğimde havaalanındaydım. Belli ki uçak tehlikeyi atlatmıştı. Hava alanından çıktığımızda yemyeşil bir yer ve ulaşım aracı olarak bisiklet kullanan insanları gördüm. Gezmek için belirli bir rotamız yoktu. Beş gün içinde gezebileceğimiz kadar gezecektik.
Bern, Zürih, Cenevre derken günler hızlıca geçmişti. Bu geçen beş gün benim için mükemmeldi. Orası şu ana kadar gittiğim en güzel yerdi. İnsanların orayı neden cennete benzettiklerini şimdi anlamış oldum.Tehlikeli ve atraksiyonlu bir yolculuk geçirsek de hayatımın en güzel anılarından biriydi.