Elimde bilgisayarımla beraber tam gaz koşuyordum. Ayağıma batan çakıl taşları umrumda bile değildi. Üzerimde Süngerbob desenli bir pijama, arkama bakmadan koşuyordum. Neden koştuğumu bilmiyordum ta ki kendimi bembeyaz döşenmiş bir hastane odasında buluncaya kadar. Ama oraya nasıl gelmiştim? Benim için asıl soru buydu.
Ayağımın kaldırıma takılmasıyla yere düştüm. Doğal olarak bilgisayarım da benimle berber uçtu. Ama ne olursa olsun onu canım pahasına korumak zorundaydım. Muhtemelen bu nedenden dolayı bilgisayarımla beraber koşuyordum. Dizimin acısına rağmen ayağa kalkıp bilgisayarı aldım ve saklanacak bir yer aradım. Bekçi kulübesinin arkasındaki kutunun hemen yanına çömeldim. Ve birinin beni bulmasını bekledim.
Yaklaşık 10 saat orada kaldım. Daha sonra bir araba önümde durdu. Doğruldum ve bilgisayara daha çok sarıldım. Onu saklamaya çalışmamın nedeni, babam vefat etmeden önce bir proje üzerinde çalışıyordu, tüm veriler ise o bilgisayarın içindeydi. Son sözleri de ailem ve bu projeyle alakalı olmuştu. O yüzden ne olursa olsun o projeyi bitirecektim, kararlıydım. Yavaşça ayağa kalkarak bana doğru gelen adama yaklaştım. Ani bir hareketle bana sarıldı, bu hareketi hiç beklemiyordum. Sokak çocuğu sana iki küfür savuşturur geçer diye düşünmüştüm.
Bana babamın adıyla seslendi, onun kızı olup olmadığımı sordu. Olduğumu söylediğimde bir kere daha sarıldı. Eve gitmek istediğini beni onlarda ağırlayacağını söyledi. Başka çarem yoktu, bu yabancıya güvenmek zorundaydım. Başımla onaylayarak arabaya bindim. 5 dakikalık bir yolculuğun ardından eski evimizin olduğu siteye girdik. Burayı öylesine özlemiştim ki… Tüm çocukluğum, gençliğim burada geçmişti. Az önceki adam gelip bana kapıyı açtı, inmeme yardım etti. Önden o arkasından da ben gidiyordum. Asansöre binip 6. Kata bastı adam. O sırada ona adını sordum. Adını söylemedi ama babamın çok eski bir dostu olduğunu anlattı.
Asansörler doğrudan evlerin içine açılıyordu. Kapı açılır açılmaz bir kadın belirdi karşıma. Öylesine annemi andırıyordu ki. Onu en son 10 yaşımdayken görmeme rağmen benzerliklerini anlayabiliyordum. Geldiğimi görünce bana doğru yönelip kucakladı beni. Yıllardır çektiğim anne hasreti sona ermiş gibi hissettim gerçekten.
O günün akşamında her şey yerli yerindeydi. Kalacak bir odam, çalışma yürütebileceğim bir ortam ve uzun zamandır özlediğim aile ortamı vardı. Bana karşı çok sıcakkanlılardı. Bu durum yaklaşık 2 ay boyunca sürdü. Bir akşam üstü yemek yerken babamın dostu lafa başladı. Projede çok ilerlediğimi, böylesine bir şaheserin en iyi yerlerde tamamlanmasını söyledi. Bu nedenle beni Londra’ya yollayacağını söyledi.
Her şey çok hızlı gelişmişti, kendime geldiğimde havaalanındaydım. Hala buna inanamıyordum. Resmen babamın son isteğini gerçekleştirmek üzere babamın en sevdiği şehre, Londra’ya, gidiyordum. Bunların hepsi o gün karşıma çıkan adam sayesindeydi. Ve gitmeye hazırdım, son iki ayda bana kendi çocuklarıymış gibi bakan aileyle el sallayıp uçağa bindim.
Işık hızıyla geçen iki yılın sonunda başarmıştım işte. Projeyi tamamlayarak hem babamın adını hem de kendi adımı tarihe yazdırmıştım. Heyecandan hareket bile edemiyordum, bu başarımı kutlamaya gelen adam ve karısı beni tebrik edip duruyorlardı fakat gerçekten bir problem vardı. Heyecandan ayakta duramıyordum, gerisi bulanık.
Uyandığımda kendimi bembeyaz döşenmiş bir hastane odasında buldum. Yanımda annem kadar değerli olan kişi ve o adam vardı. İlk günkü gibi samimilerdi ve hayalimi gerçekleştirmeme yardım etmişlerdi. Şimdi ise onlar benimle gurur duyuyordu. Ben de onlara minnettardım.