“Bir şeyin ters gidebileceği olasılıkları engelleseniz bile, anında yeni bir olasılık ortaya çıkacaktır.Bir şeyin ters gitme olasılığı varsa, ters gidecektir.”
Hayatımızı kontrol etme yetkisine gerçekten sahip olup olmadığımız yıllardır tartışılmıştır. Bazı insanlar hayatımızı isteklerimizin şekillendirdiğine inanırken birtakım insan bunu yapanın isteklerimizin gerçekleşme olasılığı olduğunu söylemiştir. Murphy kanunları bu teoremlerin olasılık kısmına dayanır ve olayların başarısız olma olasılığı olduğu sürece bir raddede başarısız olacağını öne sürer. Bu bakış açısı gündelik yaşantıdan örneklerle de desteklenebilir.
Trafiğin çok yoğun olduğu bir gün araba kullanıyorsunuz. Bulunduğunuz şerit dışındakilerde ilerleyen araçlar daha hızlı bir şekilde yol alıyorlar. Diğer şeritlerden birine geçmeye çalışıyorsunuz. Yer değiştirdikten dakikalar sonra fark ediyorsunuz ki sizin o anda bulunduğunuz şerit haricinde tüm şeritlerde (bulunduğunuz ilk şerit dahil) trafik hareketlenmiş ve siz yine sıkışıp kalmışsınız. Yapılan bu gözlemde belirtilmek istenen durum, olumsuzluktan kaçmak için var olan seçimlerin olasılıkları fazlalaştıkça o olaydaki olumsuzluk derecesinin de artmasıdır. Eğer sürücü bulunduğu şeridi terk ederse, daha sonradan geçtiği şeritteki olumsuz durum olasılığı da onun oraya gitmesiyle artacaktır. Fakat daha önce bulunduğu yerde trafiğin yoğun olma olasılığı azalmış olacak. Murphy Kanunları da bu düşünceyi desteklemektedir. Eğer bir şeyin kötüye gitme olasılığı varsa o şey ne olursa olsun her zaman kötüye gidecektir.
“Tüm düşünceler gerçek varlıklara dönüşebilir. Bir şeye sahip olduğunu düşünen herkes eninde sonunda o şeyi elde eder.”
Evrende sabit olan hiçbir kural yoktur ve düşünce gücü bazı olayların kendiliğinden var olabilmesi anlama gelmektedir. Çekim Yasası adı verilen bu düşünce, insanların başarmayı ya da elde etmeyi istedikleri şeylere ulaşabilmelerini gerçekçi bir varsayım ortaya atarak değil, duygulara ve onlara göre gelişen çevreyi algılayış biçimimize bağlamıştır. Bu teorem, eğer etrafımızda bulunmasını istemediğimiz olguları görmezden gelip sadece hayatımızı farklı yönlerden güzelleştirebilecek şeylere odaklanırsak isteklerimizin gerçek olacağını varsaymaktadır. Bu düşüncenin tutarlı olup olmadığına karar verebilmek için gözlem yapılması yeterlidir. Elinde olmasını istediği varlık hakkında sürekli düşünen bir insanı örnek alın. Arzu ettiği şeye odaklanmış ve ondan başka hiçbir şeye önem vermeyen bir insan. İstediği olguya o kadar odaklanmış olacak ki çevrede baktığı her yerde onu temsil eden bir sembol görmeye çalışacak, bu durumun sonunda da istediğine dolaylı yoldan kavuşmuş olacaktır. Çekim Yasası bu durumu “güçlü bir duygu karşılığında var olan olgu” olarak tanımlarken aslında gerçekleşen zaten orada olan bir varlığı fark etmemizdir. Bu nedenle Çekim Yasası yeterince güvenilir olmayabilir.
Murphy Kanunları ile Çekim Yasasını karşılaştırdığımızda daha gerçekçi ve olasılık dayalı olan düşünce Murphy Kanunları olarak gözükmektedir. Daha çok gözleme dayalı olması nedeniyle haklı çıkan bu kanunlar her ne kadar durumlara pesimistik bir yönden baksa da varsayım ve ortaya çıkan verilerden anlaşılıyor ki belki de normal bir yaşantı sürdürebilmek için hayatımızdaki bazı olayların ters gitmesi olması gereken bir durumdur.
(Visited 225 times, 1 visits today)