O kötü işlere hiç bulaşmamış olmayı öyle çok isterdim ki… Ve de onu hiç tanımamayı…
Sabah 8 sularında işe gitmek için hazırlanıyordum. Amacım bütün işlerimi bitirip sevdiğimin yanına gitmekti. Onu öyle göreceğimi beklemiyordum. Sürpriz yapmak için yanına gittiğimde onu en yakın arkadaşımla gördüm. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Gerçekketn hak etmiş miydim bunu? O gün bu insanlara karşı beslediğim duyguların tamamiyle yalan olduğunu anladım. Kendimi kandırmışım. Toparlandım ve hiçbir şey olmamış gibi eve döndüm. O insanlarla aylar boyunca ne birbirimizi aradık ne de yüz yüze görüştük. Hayatım tam normale dönüyordu ki oturduğum bir parkta saçlarına ak düşmüş orta yaşlı bir beyfendi yanıma geldi. “Seni güçlü gördüm. Bize katıl” dedi. Ürkünçtü bu benim için. Çünkü daha adını sanını bilmediğim bir insan bize katıl diyerek bana teklifte bulunuyordu. Peki ya neydi bu işin aslı?
Olayı öğrenip düşünmem gerektiğini belirterek oradan ayrıldım. Kafam çok dağınıktı. Hem onlardan intikam alabilecektim hem de içimdeki kötülüğü ait olduğu yere çıkartabilme fırsatı yakalayacaktım. Endam aynasından baştan aşağı kendimi süzdüm. Sahi orda duran ben miydim? Tanıyamaz oldum kendimi.
İçimdeki intikam duygusu çok ağır bastı. Belki de bu kendime konduramadığım şeylerdendir. Nedeni önemli değil. Kabul ettim. Artık ben de o pis işlerin yancısıydım. Kerem hakkında her şeyi öğrendiklerinde onu asla affetmemem gerektiğini defalarca kez söylediler. Hiçbirinde cevap vermedim onlara. Sessizce, tatmin olmaları için “olur” anlamında kafamı yukarı aşağı sallayıverdim. Haftalar geçti ve ilginç bir olayla karşı karşıya kaldım. Kerem uzun zaman sonra karşıma çıkmıştı. Üstüne üstlük bir de benimle uğaraşan birileri vardı. Kafam çok karışıktı. En yakın arkadaşım bildiğim insan ise kendini kaybettirmenin bir yolunu bulmuştu. Keremi affetmeli miydim acaba? Ben mi yanlış düşünüyorum yoksa haksızlık mı ettim? Çok safım. Ben bunları düşünürken yanıbaşımda bir not buldum. Yine. Okumaya korkuyordum aslında ama merakıma yenik düşüp okumaya başladım. “Eğer ona bir daha şans veriyorsan kendini bir daha kandırmayı göze alıyorsun demektir.” Ne demekti bu. Kim benim düşüncelerimi görebilirdi ki? Aklımı kaçırıyorum galiba. Koşarak ordan uzaklaştım fakat nereye gideceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu. Dar bir yola girdim. Etrafımda son bahar dolayısıyla sararmış ve sararmaya yüz tutmuş yaprakların renk cümbüşü vardı. Bir bank buldum ve oraya attım kendimi. Kalbimi dinlemek istiyordum. Sadece kalbimi…
Orada ne kadar kaldım bilmiyorum. Güneş yerini aya bırakacakken yerimden doğruldum. Eve gitmem gerektiği aklıma geldi. Yine istediğim gibi olmadı. Omzumda birinin elini hissettim. Keremdi bu. Aslında içmden o olsun diye dua ediyordum. Tanrı beni duymuş olacaktı galiba. Kerem önümde annesini kaybetmiş küçük bir çocuk gibi ağlayarak af diledi. Hiçbir şey söylemedim. Ve gittim. Bu onun canını acıtmıştır diye umarak…