Fransa, dünyadaki en popüler turistik yerlerden birisidir. Doğal güzelliği, muhteşem iklimi, golf sahaları gibi açık hava eğlence etkinliklerini, sanat müzelerini, galerileri ve daha fazlasını içeren bu kadar çok insanın bu ülkeyi ziyaret etmesinin pek çok nedeni vardır. Ama en belirgin olanı, ilgi çekici geçmişi ve kültürel özelliklerinin diğer ülkelere göre çeşitli olmasıdır. Benim bu ülkeyi seçmemdeki neden ise bunlarla benzerdir.
İlk olarak Fransa’nın başkenti olan Paris’te konakladık. Burada Eiffel Kulesine gittikten sonra Seine Nehri boyunca yürüdük. Dilerseniz nehir kenarında olan restoranlarda duraklayıp bir şeyler atıştırabilirsiniz. Ondan sonra Louvre’a gittik fakat çok hızlı dolaşmak zorunda kaldık çünkü çok kalabalıktı. Daha sonra kısa bir sürüşün ardından Shanzelize’ye geldik. Alışveriş turunun ardından yürüyerek Arc de Triomphe’ye gittik. Oradan da konakladığımız otele geçtik.
Ertesi günkü hedefimiz Disneyland’di. Oraya daha önceden gitmiş olmama rağmen içimde bir heyecan vardı yine de. Daha önceden hazırlamış olduğum listeye göre seçtiğim oyuncaklara bindik. Kış sezonu olduğu için maksimum sıra bekleme süresi yarım saatti. İlk olarak Big Thunder Mountain Railroad’a bindik ve en beğendiklerimden biri olabilirdi. Boy sınırı 120 santimetreydi ve herkesin eğlenebileceği bir rollercoasterdı. Onun ardından Indiana Jones’a binmek için sıra bekledik. Havanın soğukluğuna inat bekledik ama sonuç olarak eğlendim. Bunlar gibi birkaç oyuncağa binerek günü bitirdik.
Bir sonraki gün rotamız Lyon’du. Otoban kullanarak geçtiğimiz bu şehirde iki gece konakladık. Nehir kenarında dolaştık ve şehrin simgesi olan dönme dolaba bindik. Burada bol bol yiyecek-içecek de denedik. İnternette arattığınızda bile gastranomi cenneti diye anılan bu yer yakından görülünce daha da mükemmel!
Geçen iki günün ardından bu sefer dümeni Nice taraflarına çevirdik. Bir gün Nice’de konakladık, seyir tepelerini gezdik. Genellikle sahilde oturduk ve yeni tatlar denedik. Jean Medecine’de vakit geçirdik. Fransızların yerel pazarlarında dolaştık, burası kültürel açıdan çok zengin bir yerdi.
Daha sonra Monte Carlo’ya geçtik. Buraya günü birlik geldiğimiz için çoğu yeri gezme şansımız olmadı ama Prens’in Evi’ni gezdik. Ayrıca oranın yerel katedrallerinden birisini de görme şansımız oldu. Günün devamında da Cannes’a geçtik. Film festivalinin yapıldığı salonu, sahili ve mağazaları gezdik. O akşam havalimanı için yola çıktık.
Yolculuğun ardından Marsilya’ya geldik. Burada 2-3 saate yakın dolaştık. Eski Liman’a gidip deniz kenarında biraz oturduk. Gitme zamanımız geldiğine tam merkezde bulunan atlı karınca öylseine güzel duruyordu ki… Keşke biraz daha kalabilseydim orada.