Yıllardır süregelen ve bir türlü sonuca ulaşamamış bir tartışmadan bahsetmek isterim sizlere: sanat, sanat için midir yoksa sanat, toplum için midir? Farklı isanlarca, birbirinden güçlü tez ve antitezlerle tartışılmış bu sorunun hala daha kesin bir cevabı yoktur.
Eğer sanat, toplum için diyorsanız şu örnek üzerinden devam edelim. Bir balerin olduğunuzu hayal edin. Ankara’dan İStanbul’a büyük bir gösteri için yoldasınız ve arabayla gidiyorsunuz. Yol üstndeki tarlalardan birinde teyzelerin hasatlarını topladığını gördünüz. Arabınızı hemen sağa çektiniz, hoparlörden de klasik müzk açıp başladınız dans etmeye. Ne oldu? Etraftaki insanlar ne yaptığınıza anlam veremedi. Böylelikle arabaya atladınız ve gösteri için yola devam ettiniz. O akiam gösteriyi gerçekleştirdiğinizde ayakta alkışlandınız, aylarca gazete manşetllerinden düşmediniz, belli mecralarda adınız çok geçti. Eee ne oldu şimdi? Sanat , anlayan toplum için mi oldu? E hani sanat toplum içindi. Neden toplumumuzu anlayan ve anlmayan olarak ikiye ayırdık?
Şimdi de sanat, sanat içindir görüşünü örneklemeye çalışalım. Eğer sanat sanat içinse her sanatçının bir diğerinin bıraktığı yerden devam ederek sanatı geliştirmesi lazım. Nasıl yani şimdi de sanatın ilerlemesine katkıda bulunmayan kişi sanatçı sıfatına erişemiyor mu ?
Ben ise sanatın ne sanat için ne de toplum için olduğunu düşünmüyorum. Geçmiş yıllardan beri sanatla uğraşan toplumumuzun böyle bir meziyetin varlığını sadece kendilerini anlatabilmek, tanımlayabilmek, tanıtabilmek ve iletişim kurabilmek adına gerçekleştirmiştir. Şayet tarihe baktığımızda sanat tarihinin insalık ile beraber başladığını görürüz.
Sanatın, tamamen sanatçının kendi benliği için gerçekleştirdiği bir eylem olduğunu ve bencil kaygılar taşıdığıını düşünüyorum. Bu yüzdendir ki bence, bir sanatçı ünlü olsun olmasın sanatını icra etmeye devam etmelidir. Adını duyuramadığı için sanatı bırakanlar ise hiçbir zaman sanatçı olamamıştır.
Beğenilme ve adını duyurma kaygısı içerisinde yapılan sanatın tamamen para için yapıldığını düşünmekteyim. Elbette her insanın olduğu gibi bir sanatçıyı motive eden etmenlerden birinin para olduğunu kabul etmekteyim fakat bunun asla ama asla kişinin yaratıcılığının ve kendi iç sesinin önüne geçmesine izin verilmemesi gerektiğini ve kişinin sanatını kendi iç huzuru için gerçekleştirmesi gerektiğini savunmaktayım. Aristophanesin de dediği gibi, ”Sanat, ekmek parası peşinde koşarsa alçalır.”
Ufak bir tanım yapmaya çalışacak olursam bence sanat, kişinin kendi içerisindeki duyguların coşmasıyla kendi benliğinden dışarı çıkması sonucunda yaşadıklarını kelimelerle tanımlayamayıp farklı yollarda aktarmasıyla ortaya çıkan eserdir.
Ortaya koyduğum sanat kişinin kendisi içindir düşüncesine rahatlıkla seyircisi olmayan tiyatro, okuyucu olmayan şiir olmaz diyerek karşı çıkılabilir.Tiyatroda izleycinin olması ve insanların bir şiiri okuması tamamen toplumun sanatı benimsemesiyle alakalıdır. Fakat sanatçı, sanatını toplum beğensin diye icra ederse ortaya çıkan şey sanattan çok daha farklı ve zorlama bir eser olur.
Toplum kaygısı ve beğenilme amacıyla yazılan onlarca yığın roman şu anda birçok kitapçının raflarında bulunmaktadır. Bunların çoğu gerçek edebiyatçılar tarafından kitap olarak bile değerlendirilmeyip isimlerinin tanımında bile ” edebi değer taşımayan” ibaresi olan sayfalardır. Bir yazar, şair,müzisyen, oyuncu, ya da herhangi bir sanatçı işini tutkuyla, istediği gibi ve içinden geldiği gibi yapmazsa eğer yaratıcılığını kısıtlar. Sanatta ise ”yığın” kavramına yer yoktur çünkü geçmişe bakıldığında hala daha günümüzde anılan sanatçıların çopu yaratıcılık ile ruhu birleştirerek kalıplara ve sınırlara meydan okumuş insanlardır.
Sanat, özgürlük tarafından emzirildikçe büyür.
Friedrich Schiller