Her zamanki gibi hastanedeydim ve görevli odasında oturmuş kahvemi yudumluyordum. Bugün hiç garip veya ilginç bir olay yaşanmamıştı. Hastaların durumu aynı, hastane sessiz ve neredeyse hastanedeki herkes uyuyordu. Kendimi sessizliğe gömmüştüm ve kilitlenmiş bir şekilde karşıma bakıyordum. Daha sonra ise sessizlik bozuldu. Bir çift ayak sesi bana doğru yaklaştı. Kimin olduğunu anlamak için kafamı çevirip baktım. Fakat sanılanın aksine bu kişi bir hasta, hasta yakını veya başka bir görevli değildi. Normal şartlar altına şaşırmamam gerekirdi fakat saat sabahın dördü olunca insan hayliyle şaşırıyor.
Kadının yüz ifadesi biraz tuhaftı. Gözlerinin altı mosmor, dudakları ise şişmişti. Kısacası ağladığı çok belliydi. Kadın telaşlı bir şekilde yanıma yaklaştı. Korktuğum için elim acil düğmesinin civarında geziniyordu ki ters bir hareket olursa kendimi koruyabileyim diye. Sanılanın aksine kadın çok sakin bir ses tonuyla konuştu. “Merhabalar. Oğlumu görmeye geldim. Adı Sam Smith. Merak etmeyen kısa tutacağımdan emin olabilirsiniz.” Bilgisayardan birkaç şeye baktıktan sonra normal ve mantıklı bir cevap verdim. “Üzgünüm hanımefendi. Bu saatte ziyaretçi alamıyoruz. Ama isteseniz yarın öğlen saatlerinde gelebilirsiniz” dedim ve kadın sinirlenmesin diye de bir tane yapmacık gülümseme yerleştirdim yüzüme. Bunun üzerine kadın etrafına kuşkulu bir şekilde baktı ve tekrar bana yöneldi. Cebinden yüklü bir miktar para çıkardı ve bana uzattı. Ne yani? Bahşiş mi veriyordu şimdi de? “Üzgünüm hanımefendi dediğim üzer…” Diğer cebinden de bir adet silah çıkarıp tekrar bilgisayarı işaret etti. Hemen acil düğmesine bastım ama hiçbir şey değişmedi. “Merak etme düşündüğün kadar aptal değilim. Acil düğmesini iptal ettim tabii ki.” dedi ve bana gülümsedi. Sonra parayı uzattı ve ona söylediğim oda numarasına doğru yol aldı.
Sabah olmuştu fakat ben hala düşüncelerimden kurtulamamıştım. Birden sirenler çalmaya başladı ve ben dahil tüm doktorlar sirenin verildiği odaya doğru koşmaya başladık. Gördüğümüz görüntü karşısında şok olsak da hemen hasta ile ilgilenmeye başlamıştık. Görünene göre hasta nefessiz kalmıştı. Bu durum üzerine kameralara bakıldı ve şaşırılmayacağı gibi ben ve o esrarengiz kadının görüntüleri ortaya çıktı. Fakat bu görüntülerde silah gözükmüyordu sadece para vardı. Ve tabii benim onu almam.
Polislerin hastaneye geldikleri zaman iki hekimin konuştuğunu duydum ve kulak misafiri oldum. “Dostum eğer o kıza bir şans daha veriyorsan kendini bir daha kandırıyorsun demektir.” Ne? Cidden benim yaptığımı mı düşünüyorlardı?
Birden iki polis beni bileklerimden tutup kelepçeledi. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Polislerin yüzüne bakarken bir şey fark ettim. Kadın olan polisi sanki daha önceden görmüşüm gibi. Yoksa… Evet bu o kadındı. Esrarengiz olan. O an gözlerimin içine bakıp sırıttı. Benimse son çığlıklarım rüzgara karışıp kayboldu. “Eğer ona bir şans daha veriyorsanız kendinizi bir daha kandırıyorsunuz demektir!..”