Dünya insanlara bahşedilmiş bir sahnedir. Farklı perdeleri vardır her perdede farklı dekorlar,farklı insanlar ve farklı oyunlar sergilenir. Başrol değişkendir bu oyunlarda kimin bakış açısıyla anlatılıyorsa olaylar onun etrafında döner mesela. Başrol olamayabilir bazı oyunlarda ya da bir pandomim sanatçısının yaşamını canlandırır, oyun belki de mükemmel bir bilim kurgudur sadece biz gerçek dışı olaylara sıcak yaklaşmayız. Farklı oyunlar farklı oyunculuklar gerektirir. Her oyuncu kendi rolünün nefesi olur. Bir insan bir sürü role nefes olabiliyorsa hangi sahnede kim var? Asıl sormamız gereken bu. Çeşitli roller farklı görünüşlere bürünmüş adeta. Aşık adamın falından bir bilet çıktı, filmin adı al yazmalı, gören var mı diye baktı, yoktu. Filmin sonu çok zordu kimse görmez dedi usulca, yoktu, bırakamadı bulunca, yağmur yağdı halini sorarken İyiyim dedi, yalan söyledi,sonsuza kadar. Küçüklüğünü yaşayamamış güçlü bir kadının hayaliydi belki de düşünmeden konuşmak, küçük bir oyunun içinde önemli kişi olmak. Aklından geçen sözler, kalbinden gelen sesler, hepsi bir orman orman oldu, bir kibritle yok oldu diye özetliyordu genç kadın hayatını kibritin ucundaki yanmayan adama seslenirken. Aşktı bu güçlü olduğu kadar cesurdu da. Özgürlüğünü yaşamayan genç bir kızın istikbal mahkemelerinde uçurtmasının uçurulmasıydı onun için hayat.
Hayat deniz kenarındaki bir uçurum aslında iki farklı macera derin mavilikler. Cemal Süreya’ya göre mavi,bir renkten daha fazlasıdır sonu olmayan bir gökyüzü, umut dolu bir deniz. Sonsuz bir sevgi gizlidir mavide. Sahi nedir sevmek? Bir ateşe mum olmak mı, yoksa yanan ateşe dokunmak mı? Bunun cevabı insanlıkta gizlidir. İnsan ise tuhaftır, denemesi gerektiğinde pes eder; vazgeçmesi gerektiğinde ısrar eder. Bu hayatta duygular insana yol gösterir bence en ufak bir olayda vicdanımızla hareket eder merhametimizle düşünürüz. Aşk gibidir hayat farklı ve hatalarla dolu Nazım Piraye’ye olan sözlerinde aşkı anlatmıştır: Balık koskoca okyanusun derinliklerini avucunun içi gibi bilse de, bir lokma uğruna, atılan oltaya can feda. Bırak benim de avucumun içi gibi bildiğim o koca kalbinde bir hata yapma hakkım olsun. Şimdi sen yoksun ağlıyoruz arkadaşlarımla, ağlıyoruz arkadaşlarım bulutlarla. Yağmur yağıyor mu oraya bilemeyiz ama, biz ağlıyoruz Piraye. Bu balık nefes alıp verdiği suyun altında boğuluyor, bu “kelebek” ölümü dört gözle bekliyor. O balık nerede boğuluyor biliyor musun? Önümde ki beyaz sayfalara haykıramayıp yutkunduğum, içime ağlayıp, içimde biriktirdiğim denizin için de boğuluyor. Bu “kelebek” intihara kalkışıyor. Bırak bir hata yapma hakkım olsun. Yaşadığım denizde can veriyorum. Kalemim kan kaybediyor, kalemim ağlıyor Piraye… Tüm karışıklığına rağmen özeldir yaşam varlığını hayatınızda belli eden oyuncularla mutlu olacağınız dekorda en sevdiğimiz mavilikte oynayacağımız herkesin gökyüzünde buluşacağımız oyunlara…