Hiç hayatın monotonluğundan sıkıldığınız oldu mu? Hiç balkona çıkarak ya da deniz manzarasına bakarak derin nefes alıp, bütün dertleri giden insan gördünüz mü? Ben görmedim. Dizi ve filmlerin alışılagelmiş sahnelerine kıyasla derin nefes alıp meditasyon yaparak ya da papatya çayı içerek dertlerimden kurtulamadım. Evet, kulağa garip gelebilir ama ben her zaman mutsuz, endişeli ve gelecek kaygılarıyla dolu bir insan oldum. Ben hiçbir zaman yaşadığım ana odaklanamadım, tadını çıkaramadım. Hep içimde anlam veremediğim o kötü hisleri barındırdım.
En kötü şey de ne biliyor musunuz? Hiçbir zaman içinizi yiyip bitiren o derdin ya da endişenin ne olduğunu bilememeniz. Benim gibi insanlar her zaman iki dakika sonra ne olup biteceği endişesiyle hayatını, zamanını kaybede kaybede o sonu gelmeyen dipsiz kuyudan çırpınarak kimsenin yardımı olmadan tırmanmaya çalışır… Peki hiç başka yollar denemedik mi sanıyorsunuz, denedik denemesine, o kuyudan çıkmak için neler yapmadık ki… Ama olmuyordu işte, benim gibilerin şansı hiç yaver gitmiyordu. Merdivenle tırmanmaya çalışsak, tutunduğumuz ip kopardı. Delik açıp çıkmaya çalışsak, elimizde alet edevat olmazdı. Ama her zaman bir umudumuz, çabamız olurdu. Hayatta hep şanssız olacağımızı bildiğimizden, her zaman elimizde bir ‘’b ve c planı’’ bulunurdu. İşte hayatımın dönüm noktası olan o ‘’b ve c planı’’, beni gelecek kaygılarımdan, stres durumumdan uzaklaştırdı. İşte bu benim zaferimdi, o olaydan sonra da hayatıma her zaman bir ikinci plan ekledim. Bu yazıyı yazmamı da o iki plana borçluyum.
Üniversiteden mezun olmuştum. Hayatı boyunca mutluluk nedir bilmeyen, elindekilere tutunamayan, kayıp giden bir hayattı benimkisi. Dört sene işletme. Derslerim gayet iyi olmasına rağmen, yine akılsızlık ederek puanımın çok altında bir bölümü seçmiştim. Ama en azından o konudan ötürü şikayetim yoktu. Okumuştum ve bitmişti işte. Sonraki adımda ise hedefim olan şeyleri gerçekleştirme kararı aldım, o zaman o hedefin benim hayatımı düzene sokacağını nereden tahmin edebilirdim ki?
İşte benim o minik ‘’b ve c planım’’. Küçükken her zaman, gezmeye giderken bile yanımda küçük bir fotoğraf makinem ve minik bir not defterim olurdu. Fotoğraf makinesiyle gezdiğim, gördüğüm ve beğendiğim yerleri çekerdim. Her zaman teknolojiye ilgim vardı ama o zamanlar bunu anlayamamıştım. Defterime ise, büyüdüğümde, kendi ayakları üzerinde duran bir insan olduğumda yapacaklarımı yazıyordum. Tabii o zamanlar bunların gerçek olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi.
Birinci hedefim, bir video platformunda kanal kurmaktı. Biliyor musunuz, küçükken ne hayaller kurardım bunun üstüne. Hep kimsenin çekemediği tarzda, alışılagelmiş, beynimizde yankılanan kalıpların aksine çok daha güzel içerikler çekmek isterdim. Mesela her gün trendlerde gördüğüm fakat beğenmediğim içeriklerin aksine, herkes tarafından beğenileceğini ve imrenileceğini düşündüğüm sanat ve edebiyat kokan bir bilgilendirme videosu çekmek isterdim. Hiçbir zaman olayın maddi kısmına bakmamıştım. Her zaman kafam ‘’acaba bu edebiyat temalı, şairlerle buluştuğum vlogu izlerlerse şiir kitabı okumalarına vesile olabilir miyim?’’ gibi cümlelerle dolu olurdu.
Tabii hedeflerimden ailemin haberi olurdu. Beni mutlu etmek için her şeyi yapıyorlardı. İşte gerçekten değer verme kavramının, hayatın anlamının tanımı buydu. Biz her zaman çekirdek aile olarak birbirimizin derdine derman olduk.
Bilirsiniz, bazen hayat size sürprizlerini beklenmedik anda yapar. Tabii ben yirmili yaşlarımdayken, o bütün hedefleri unutmuş bir insan olarak, resmen işsiz güçsüz evde her gün oturup örgü ören teyze olmuştum. Ohooo! Nerede kanal kurma hedefi nerede çekilmiş güzel fotoğraflar… Sabah magazin programı izleyen, akşam aralıksız yemek yiyen huysuz teyzelere dönmüştüm. Ama tabii arkanızda her zaman sizi düşünen birileri varsa, işte o zaman şans kapınızı çalmış demektir.
Yeni bir iş bulmak istiyordum. Yani kısacası mutsuz, renksiz hayatım biraz olsun renk alsın, yanımda da bir miktar önemli durum açısından stoğumda para olmasını istiyordum. Yine öyle bir temenniyle fakat hiç harekete geçmeden uyandığım bir sabahtı.
Ancak çok şaşkın uyandım. O gün sanki her şey önüme sunulan mükellef bir sofra gibiydi ve ben onu değerlendirmeyi bildim. Ailemden ayrı bir eve çıkmıştım. O sabah uyandığımda bazı sesler duydum. Ardından annemin yaptığı omlet kokusu gibi bir koku… ‘’Galiba aklımı kaçırdım!’’ diye düşündüm. Ancak mutfağa yöneldiğimde karşımda annem , babam ve kardeşimi görünce çığlık attım. Çok mutlu oldum. Onlar şehir dışından geldikleri için dolu dolu hasret giderdik, sonra annemle mutfağı toplamaya koyulduk. O sırada hala uykum geçmemişti. Tereyağını buzdolabına koymak için yöneldim. Yarı kapalı gözlerle buzdolabını açmamla gözlerim de fal taşı gibi açıldı…
Sonra bir anlığına geçmişim gözlerimin önünden bir film şeridi gibi kesintisiz geçmeye başladı. O an resmen geçmişte yapmam gereken şeyi yapmadığımı fark ettim ve gözlerim doldu. Tabii olayın sponsorları kutlama şarkıları söylüyorlardı. Evet, doğru tahmin. O gün benim doğum günümdü. Ama onlar benim kutlamaları sevmediğimi bilirler, zaten o an odaklandığım şeyin o olmadığının da farkındaydılar. Evet, bir doğum günü pastası vardı ama üstünde de büyük yazılarla ‘Sanatseverlerin kraliçesi sahalara geçmeli!’’ yazıyordu. Gerçekten kanal kurma isteğimi unutmamışlardı. İnanamıyordum… Benim söylediğim tek bir kelimeyi bile unutmamışlar demek ki. Onlarla gurur duyuyordum. Sonra hep bir ağızdan ‘’yeni yaşında kendine yeni hedefler koy ve kanalını kur, sen başaracaksın!’’ dediler… Hayata katkısının olmadığını sanan birinin bunları duyması, destekleyen bir ailesinin olması ne kadar güzel değil mi…
Ama daha sonra ailem sayesinde kendi değerimin farkına vardım. Hayatımı düzene soktum. Hem kendi şirketimi kurdum, hem de büyük kitlelere ulaşan sanatseverlerle dolu bir kanal kurdum. Ben bendim ve benden dünyada bir tane vardı. Bu herkes için geçerliydi. Önemli olan sadece içimdeki o gücü keşfetmekti. Bu gücü keşfetmemde katkısı olan aileme çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız… Siz olmasaydınız ben bugün televizyonun karşısında durmadan cips yiyen huysuz, kendine değer vermeyen ve hayattaki amacını kavrayamayan bir insan olacaktım. Sizin de hayattaki gayenizi anlamanız ve kendinize değer vermeniz dileğiyle…