Aurora Borealis

Eve giden yol uzadıkça uzuyordu. Tek ses yolun aşağısına doğru inen arabanın motoruydu. Ses sakindi ve huzurlu bir his veriyordu. Gezinti kafa dağıtmak için ideal gibi dursa da, iki yolcu için de gezintinin ”hoş” bir yanı yoktu. Şoför koltuğunda oturan orta yaşlı kadın, kahverengi küt saçları ve büyük gözleriyle her televizyon programında göreceğiniz sıradan tiplere benziyordu fakat ağlamaktan şişmiş gözleri onu diğerlerinden ayırıyordu. Hep gülümseyen birine benzese de yüz ifadesi karanlık ve hüzünlüydü.
Arada bir burnunu çekiyordu.Bazen de dikiz aynasından arka koltukta kollarını göğsüne sıkıca sarıp kambur bir şekilde oturan, başını soğuk cama yaslamış oğluna bakıyordu. Çocuk, normal bir görünüşten yoksundu. Neredeyse griye çalan ten rengi ay ışığında daha ölgün duruyordu. Tuhaf bir hissizlik içindeydi, sanki artık bedeni kendi bedeni değildi, ondan çok uzaktaydı. Hava kararmıştı, Norveç bu saatlerde uykuya dalardı. Araba garaja girer girmez çocuk kendini arabadan attı ve evlerinin yakınlarındaki patikaya koşmaya başladı. Annesi onu durdurmaya çalışmıyordu bile. Oğlunun nasıl mutlu olduğunu iyi bilirdi ve ona engel olmak durumu sadece kötüleştirecekti.

”Cotard sendromu …”

Kadının gözleri dolmuştu. Zaten uzun süre önce geçirdiği trafik kazasında tourette sendromuna yakalanmış olan oğlunu çok yıpratıyordu hayat. Cılız çocuk Stalvard’a vardğında kan ter içindeydi, yarım saat koşmuştu. Görkemli dağları, dünyaca ünlü fiyordları ve tablo gibi ince ince işlenmiş modern şehirleri ile Norveç dünyanın en güzel ülkelerinden biriydi ona göre ama özel olarak Stalvard’a aşıktı çocuk. Evleri, insanları ama en çok da adını şafak tanrıçası Aurora’dan alan kuzey ışıkları her daim hayran bırakmıştı onu. Yanından ayırmadığı sırt çantasından termosunu çıkardı ve çimenlere yerleşti. Gerçekten sessizdi her yer. Huzuru iliklerine kadar hissedebileceği tek yerdi burası. Kuzey ışıkları efsanevi gösterisini sunarken uyanık kalmak adına kahvesini yudumladı. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı, yanına birinin oturduğunu hissetti. Yanında oturan kız uzun siyah saçlıydı, öyle siyahtı ki saçları geceyi andırıyordu. Gözleri ise kara delik gibiydi. Çekiyordu insanları fakat iyi bir yönde değil. Hiç konuşmadılar, büyük ihtimalle bir daha hiç karşılaşmayacaklar, fakat ne çocuk kızın karanlık havasını ne de kız çocuğun tiklerini unutmayacak. Stalvard’ı bu yüzden seviyor işte, süprizlerle dolu.

Tourette sendromu: Kısa aralıklarla meydana gelen istemsiz, hızlı, âni bedensel tikler ve ses tiklerinin oluşturduğu nörolojik hastalık

Cotard sendromu: Kişinin ölü gibi hissetmesine yol açan, mutluluk hormonlarını öldüren psikolojik bir rahatsızlık. Halk ağzıyla ‘Yürüyen Ceset’ hastalığı.

Aurora Boleais: Kuzey ışıkları

(Visited 52 times, 1 visits today)