Günümüzde türlü toplumlar içinde nice sıkıntılar baş göstermektedir ki hiçbir mazeret söz konusu olmaksızın bunlarla mücadele etmek en öncelikli meşguliyetlerimizden biri haline gelmelidir. Toplumsal problemlerin köklerinin bunlardan sorumlu bireylerin çocukluk dönemlerine kadar uzanması sebebiyle müdahale asıl bu evreden önce yapılmalıdır .
Aile içi eğitim de bu hususta yardımımıza koşan ilk kavram olacaktır. Çocuğa yaşamının ilk yıllarında aşılanacak etik değerler ve vicdani duygular, sağlanacak sevgi dolu ve iletişimin akıcı olduğu bir ortamla birleşirse geri kalmış ve gelişmekte olan ulusların muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için ilk adımlarını atmış olacaklarını söylemek mübalağa olmayacaktır.
Bu argümanı biraz daha anlaşılabilir kılmak adına bahsi geçen toplumsal problemlere dair örneklendirme yapmak yerinde olacaktır: Daha çok ataerkil toplumlarda yüksek istatistikler elde eden kadına şiddet vakaları-fiziksel, psikolojik ve finansal olmak üzere-bu konuda önemli bir yer tutar; bundan bağımsız olmak suretiyle hayvanların çektiği zulüm, çocukların çoğu vakit içinde bulundukları tehlike ve bireylerin milliyet, ırk ,inanç , dil ve cinsiyet bazında uğradığı ayrımcılık da geri kalmış toplumların sınıfta kaldıkları hayati meselelerden yalnızca birkaçıdır.
Aile içi eğitimin mümkün olan en sağlıklı haliyle ilerleyebilmesi için belli olacağı üzere ilk olarak anne ve babanın çocuklarına karşı yaklaşımlarının kontrolünde olmaları lazım gelecektir. Bu, toplumun geniş bir kesiminde kanayan bir yara olmakla birlikte çoğu aileye gelince de pedagojik davranışlarda zaman zaman tutarsızlık gözlemlenebilmektedir.
Toplumsal tabakadaki çatlakları böyle bir tahsil yoluyla gidermek göze biraz hayalci görünebilir ki atılan her büyük adımın meşakkatli bir şekilde hayatta kalmaya çalışması da nadir bir durum olmayınca bu planı sürdürülebilir bir hale getirmenin zahmetli bir şekil alacağı sürpriz bir durum olmayacaktır. Öne sürülecek bahaneler, bizi hedefimizden saptırmaya çabalayacaktır fakat ezelden beri süregelen yaralanmaların kabuk bağlama sürelerinin ertelenmesi bugünlerde pek de olası değildir.
Aile içi eğitim yeterince kale alındığı takdirde çok daha çağdaş bir ortamda yeni nesillerin yeşereceğinin ve daha aydınlık bir gelecekte daha rahatça bir yaşam sürüleceğinin garantisi verilebilir, bu elbette ilk 20 yılda gerçekleşmeyecektir lakin temeli ne kadar erken ve sağlam atarsak ileriki huzurumuzu o kadar kesinleştirmiş oluruz.
İşin romantizm kısmını bir süreliğine rafa kaldırırsak bu amaç uğrunda pratiğe dökebileceğimiz adımlara yönelik olarak sosyal sorumluluk projelerinin, reklamların ve ailesel eğitime yönelik kültürel faaliyetlerin yoğunluğu çok büyük önem arz edecektir. Belediyelerde ve eğitim kurumlarında da aileden gelen tahsilin ileriki dönemlerde toplumsal platformda ehemmiyetli bir tesire sahip olacağından bahsedilirse, toplum yapısının-eğer ki öyleyse- bozukluğuna ve buna yol açan faktörlere değinilirse, pedagojik bilgi ve bu başlık altında çocuklukta aile yapısının psikolojik gelişimde su götürmez bir öneme sahip olduğu detaylıca anlatılırsa uzun vadede insanların bilinçleneceği beklenebilir. Bu sürecin 30 veya 50 yılda ancak meyve vermesi, yalnızca bir haftalık gündemi işgal etmesinden çok daha iyiye işaret olacaktır.
KAYNAKÇA (Görseller):
1.http://www.publishyourarticles.net/knowledge-hub/essay/essay-on-club-or-society/2637/
4. Öne Çıkan: http://monetagroup.com/how-to-properly-fund-your-childrens-education/