En Gerçekçi Not

Açık olan camımdan sessiz sedasız giren rüzgarın getirdiği kuşların cıvıltısıyla birlikte gözlerimi muhteşem olacağını düşündüğüm bir güne açtım. Sıcacık yatağımdan kalkıp dışarıdaki dondurucu soğuk ile karşılaşmak istemiyordum ama onun için değerdi. Onu tanıdığımdan beri hayatımda neredeyse hiçbir kötülük kalmamıştı çünkü her şeyin üstesinden birlikte kolayca gelebiliyorduk.

Yatağımdan kalkmış ve mutfağa gelmiştim. Ekmekleri kızartırken bir yandan da yumurtamı pişiriyordum ve bunun kokusu beni cezbediyordu. Pişirdikten sonra sıcaklığına aldırış etmeden yemeye kalkınca dilimin yanmasıyla bağırmam bir oldu ve hemen soğuk bir su içtim. Yemekten sonra dişlerimi fırçalayıp giyindikten sonra evden ayrıldım. Onunla buluşmak için metroya yaklaşık olarak 3 kilometre yürümüş ve metroyla 13 durak gittikten sonra inmiştim. Ondan sonra kısa bir dolmuş yolculuğu yapıp buluşacağımız yere varmıştım. Onu beklemeye başlamıştım ama yarım saat geç kalmıştı. Onu aradığımda ulaşamıyordum ve mesajlarım ona iletilmiyordu. İçten içe kendimi yiyordum ama beklemeye devam ettim. Bugün bana birkaç senedir okumayı iple çektiğim bir kitabı getirecekti fakat acı haberi aldım. Olay yerinden birisi onun telefonunda cevapsız aramalar olduğunu görmüş ve bana geri dönüş yapmıştı. Hissetmiştim, adamın sesinden her şey anlaşılıyordu ama inanamadım. Böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Oraya gittiğimde çok geçti. Sinir krizi geçiriyordum ve etrafımdaki insanlar sadece izlemekle yetiniyorlardı. Cenazesi iki gün sonra kalkıyordu ve ben bunun gerçek olduğuna inanamıyordum. Her zaman buluştuğumuz yere gidip saatlerce onu bekliyordum. Bu kadar senenin ardından ailesiyle de tanıştığım için onlardan izin alıyordum ve onun kıyafetlerinden birkaçını yanıma alıp bütün gün kokluyordum. Her aklıma geldiğinde gözlerimden adeta bir sel akıyordu.

Sinir krizi geçirdiğim sırada kitabın nerde olduğunu görememiştim. Ailesine sorduğumda ise o kitabı Taksim’de bir dükkana bağışladığını öğrendim. Oraya gidebildiğim en hızlı şekilde gittim ve dükkanın kapısını kıracak gibi çaldım. Yaşlı bir erkek kapıyı açtı ve ona bu kitabı görüp görmediğini sordum. Adam kitabı gösterir göstermez cebimdeki bütün parayı yaşlı adama verip dükkandan çıktım ve gördüğüm en yakın banka oturdum. Senelerdir aradığım kitabı sonunda Taksim’in ara sokaklarındaki bir sahafta bulmuştum. Heyecanla ve gözlerim dolarak okumaya başlamıştım kitabı ve 23. sayfaya geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir not buldum. Onu açıp okumaya cesaretim yoktu çünkü o el yazısını nerede görsem tanırdım. Onun yazdığı notta hasta olduğunu ve çok uzun ömrü kalmadığını yazmıştı. Ne olursa olsun beni çok sevdiğini ve benim üzülmemem için bana söylemediğini uzun uzun anlatmıştı. Hiçbir parça kafamda oturmuyordu ama ağlamaktan ve onun adını sayıklamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Buna daha fazla dayanamayacağımı düşündüm.

Kendimi arabaların önüne bırakacağım sırada ter içinde uyandım. Hayatımda gördüğüm en gerçekçi ve en korkunç kabustu. Bu kabusun etkisi altında uzun süre kaldım. Bu yüzden ömrüm boyunca O’na prensesler gibi davrandım.

(Visited 48 times, 1 visits today)