Dünden beri kendimi çok kötü hissediyordum. Gereksiz yere yakın arkadaşlarımdan birisiyle kavga etmiştim. Nedeni her ne kadar saçma olsa da bana söylediği şeyler ağır gelmişti. Yüzüme bakarak benimle ilgili kötü şeyler söylemişti. Benim hakkımdaki düşünceleri belki de söylediği gibiydi ama en azından bunları daha iyi bir dille söyleyebilirdi.
Kavga ettiğimizden beri hiç konuşmamıştık ve stresten dolayı hiçbir şey düşünemiyor ve yapamıyordum. Bugün yapmam gereken çok fazla şey vardı. Yakın arkadaşımın evinin bende anahtarı, benim evimin ise onda anahtarı vardı. Anahtarı geri vermem gerekiyordu, eve alışveriş yapmam gerekiyordu ve işe gitmem gerekiyordu. Bunların hepsi şu anda yapmak istediğim en son şeylerdi. Kendimi toparlayıp arabama bindim. Bir süre arabanın içinde oturup şarkı dinledikten sonra bir simitçiye uğrayıp kendime bir şeyler aldım. Simitçide lise arkadaşım Çağla’yı gördüm, tabii ilk görüşümde Çağla olduğunu anlayamamıştım. Yüzü ve saçı çok değişmişti. Saçı eskiden kumraldı. Neden boyattığını bilmiyordum ama eski saçının daha güzel olduğunu düşünüyordum. Saçı her zaman parlardı ve bu yüzden de okuldaki çoğu kızın onu kıskandığını düşünürdüm. Şimdi düşününce, çok saçma nedenlerden dolayı herkes birbirlerine kinleniyor, birbirleriyle kavga ediyordu. O da beni tanıyamamış olsa gerek, selam verdiğimde bir süre boyunca yüzüme baktı sanki kim olduğumu hatırlamaya çalışırmış gibi. Sonunda beni hatırladığında beni gördüğüne şaşırdığı yüzünden belli oluyordu. Sarıldıktan sonra oturup konuşmak istedi ama ben zamanım olmadığını, işe gitmem gerektiğini söyledim. Tabii o da anlayışla karşıladı. Birbirimizin telefon numaralarını alıp vedalaştık. İşe geldiğimde kendimi daha iyi hissediyordum. Belki Çağla’yı gördüğüm için, belki de kendimi başka şeylerle meşgul ettiğimden dolayıydı. Nedenini bilmiyordum ama her ne yapıyorsam devam etmeliydim.
Boş vakitlerimde Melis’i ( kavga ettiğim yakın arkadaşım ) aramaya çalışmıştım ama cevap vermemişti. Hala bana kızgın veya kırgın olduğunu düşündüğümden dolayı tekrar aramadım. İşimi bitirmeme çok az kalmıştı. En fazla bir saate kadar çıkabileceğimi düşünüyordum. Tam çıkmak üzereydim ki patronum bana yapmam için birkaç iş vermişti. Her ne kadar istemesem de yapmaktan başka bir çarem olmadığı için hemen işleri yapmaya koyuldum. İşten çıktığımda saat sekizdi. Arabama binip evime doğru arabayı sürmeye başladım, tam evimin bulunduğu siteye girmişken alışverişe gitmem gerektiğini hatırladım. Oflayıp tekrar geri döndüm. Sanki evren eve gitmemi istemiyordu. Alışverişi bitirdiğimde tüm poşetleri nasıl eve kadar taşıyacağımı düşünüyordum.
Eve giderken tekrar aklıma Melis gelmişti. İlk önce arayıp aramamak arasında kalıp en sonunda aramaya karar vermiştim. Melis aramalarıma yine cevap vermemişti. Melis’in hala niye aramalarıma cevap vermediğini düşünürken eve gelmiştim. Anahtarı cebimde ararken olanları düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Kapıyı açtığımda ise daha büyük bir sürpriz! Kendi evimde tanımadığım birden fazla yüz. Ben ne olduğunu anlayamadan tanımadağım ama büyük ihtimalle komşum olan bir kadın başınız sağ olsun gibi bir şeyler demişti. Hiçbir şekilde neler olduğunu anlayamıyordum. Birden olay yeri yazan sarı şeritleri, daha sonra da koltuğumda duran cesedi gördüm. Koltuğumda duran ceset Melis’e aitti. Bir iki saat sonra ancak kendimi gelebilmiştim. Aslında Melis’in depresyonda olduğunu öğrenmiştim. Büyük ihtimalle bu yüzden kendini öldürdüğünü söylemişlerdi. Ben ise ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Bu yüzden mi bana birden bağırmaya başlamıştı? Bu yüzden mi kavga etmiştik ? Keşke en son yaptığımız konuşma birbirimizden ne kadar nefret ettiğimizi söylemek olmasaydı.