Bir Başkası

Yıllar önce keşfettiğim ve eserlerini her daim hayranlıkla okuduğum bir yazarın hiç denk gelmediğim bir kitabını arıyordum. Bu yazarı benim için diğerlerinden farklı kılan kitaplarının çok düşük maliyetler ile raflarda yerini alıyor olmasıydı. Çünkü kendisi, derin anlamlar yüklü romanlarına, fikirlerine ucuz ya da pahalı fark etmeksizin bir etiket yapıştırılmasına karşıydı. Bir kitapta maddi değer taşıyabilecek tek unsurun basım ücreti olduğunu savunuyordu. Anlayacağınız hiçbir kazanç elde etmiyordu yazdıklarından.

Tek amacı paylaşmaktı. Bilgisini, düşüncesini, bazen bir şiiri… Ama bu paylaşımlardan en zevk aldığı yarattığı karakterlerdi. Onları bütün şeffaflığıyla anlatıyordu. İnsan denen varlığın en derin, en ücra köşelerini gözler önüne seriyordu. Bu sebepten ötürü de karakterler arasında hiçbiri için iyi veya kötü ayrımını yapamazdınız. Herkes kendi içinde, kendi sebepleri doğrultusunda haklıydı. Gerçekleştirilen her eylemin doğruluk payı vardı. Tıpkı gerçek bir hayat gibi; yoksa size çok mu olağan dışı gelmişti? Fakat söyler misiniz kaç kere bir olaya bir başkasının ruhuyla yaklaştınız? Kaç kere sizin için yanlış bir fiilde bulunan bireyin tüm hissettiklerini hissetmeye çalıştınız? Veya çalıştığınızda kaç kere başarılı olabildiniz? Siz hiç o olmadınız ki… Yaptı çünkü zorundaydı, yapmadı çünkü umutsuzdu. Susmadı çünkü kahrından ölecekti, sustu çünkü öldürülecekti… ”Çünkü”den sonra gelenleri biz, nasıl bilebiliriz ki? Ama az önce bahsi geçen, size benim için önemini anlatmayı çabaladığım yazar, bize kendi yarattığı dünyalarda her karakterin iç dünyasına ışık tutarak bunu deneyimlememizi sağlıyordu. Üstelik bu durum etrafımızda olup bitenlere farklı perspektifler ile yaklaşmamıza ve empati kabiliyetimizi geliştirmemize şans tanıyordu.

Uzun arayışlarım bir sonuca varmayınca kitabı bulmak için uğraşmaktan, her deliğe bakmaktan vazgeçmiştim. Ve her zaman olduğu gibi vazgeçişlerimden kısa bir süre sonra bu kitap da kendiliğinden ayağıma gelmişti. Aylardır aradığım kitabı öylesine geçtiğim taksimin arka sokaklarında bir sahafta bulmuştum. Aynı gün büyük bir heyecanla kitabı okumaya başladım. Çok değil yirmi üçüncü sayfaya geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir not buldum. Çirkin bir el yazısıydı. Bir adres yazılmıştı. İstanbul’un biraz dışındaydı. Ve ben o adrese gidecektim, gidecektim çünkü bu adresin yazıldığı küçük kağıt parçasının hemen sağ alt köşesinde yazarın imzası yer alıyordu.

Birkaç saat içerisinde küçük kağıt parçasında yazan adrese varmıştım. Belirtilen adres ise boş bir araziye götürmüştü beni. Tek bir ağaç dışında. Büyük heybetli bir çınar ağacı… Ağacın hemen yanı başında ise kir tutmuş mezar taşı! Üstünde yazılanlar dahi güç bela okunuyordu; bir kadın ismi. Ardından küçük harflerle birkaç satır yazı: ”Adına bir kitap ithaf ettim. Bunu ne sen bileceksin ne de bir başkası. Belki yalnızca bir başkası…”

Bense bu hikayenin bir başkası olmuştum. Bambaşka bir hikayenin bir başkası…

(Visited 70 times, 1 visits today)