Rüyamda çok ünlü bir bilim adamıydım, bir mucit. Periyodik tabloyla ilgilenen biriydim ve sanırım yeni bir element bulmuştum, bütün hayatımızı değiştirecek bir buluş olduğunu sanıyordum. Tam da Nobel Ödülü’nü alırken alarmım çaldı. Okula yetişmem gerekiyordu fakat rüyama geri dönüp ödülümü almak istiyordum. O gün matematik sınavımın olduğu aklıma geldi, panikledim. Gün çok çabuk geçiyordu, bir sonraki derse hazırlandım. Eve geldiğimde ise odamın bir köşesine kurmuş olduğum laboratuvarın başına oturup aklıma takılan bir deneyi denemeye kalktım. Kafam çok karışıktı ve yorgundum ama bu deneyi yapmadan yatmayacaktım, çok ısrarlıydım. Her şey çok güzel gidiyordu yani en azından henüz bir patlama olmamıştı. Fırına koydum pişmesini bekledim kurabiyelerimin.
O sırada internette gözüme çarpan bir aşk iksirini denemeye çalıştım. Fırından ses gelmişti, sanırım kurabiyelerim pişmişti. Bakmaya gittim, fırının kapağını açarken arkadan biri itmiş gibi oldu ve elimdeki iksiri kurabiyelerimin üstüne döktüm. Ne olduğunu anlayamamış, şaşkın bir şekilde oturuyordum. Acaba bunlar artık aşk kurabiyeleri miydi? “Denemeden öğrenemem” diye içimden geçirdikten sonra kendime bir “Deney faresi” aramaya başladım ki sanırım bulmuştum. Sevdiğim kişiye ikram edip onda denemeyi seçtim. Aslında çok mantıklı bir davranış olmasına rağmen arkadaşlarım garipsiyorlardı. Düşündüm…
Onların tavsiyesine, daha doğrusu zorlamalarına uymadım ve bir okul günü bunu denedim. Şansıma en ön sırada oturuyordu ve o kurabiyeyi en üste koymuştum, aldı ve yedi. Heyecanla bakarken bana “Ne bakıyorsun” bakışı atmıştı ben de diğerlerine dağıtmaya devam ediyordum. Gerçekten neler olacağını, işe yarayıp yaramayacağını çok merak ediyordum. Aradan yaklaşık bir hafta geçti. Sanırım işe yarıyordu bana daha çok ilgi göstermeye başlamıştı ve sürekli göz göze geliyorduk. Arkadaşlarıyla konuşurken bile benimle bakışıyordu. Sonunda sınıfta baş başa kaldık, ben kitap okuyordum sakince hatta baş başa kaldığımızın bile farkında değildim. Yanıma yaklaştı ve birkaç klişe sorular sordu. “Nasılsın, hayat nasıl” sorularından sonra derin bir nefes aldı. Kulağıma garip sesler gelmeye başlıyordu “Şura, Şura beni duyuyor musun…” Kafamı sağ tarafa doğru çevirdiğimde yanımda kimya hocam duruyordu. Dalmışım derste. Hayallerim darmadağınık, kalbim ise paramparça olmuştu. Oysaki her şey gerçek gibiydi, kendimi sorguluyordum sürekli. Neden gerçek değildi ki?
Sonunda gerçekten eve gitmiştim. Yastığa başımı koydum, hüzünlü-depresif- şarkıları açıp dinledim, ağladım. Ona hiç kavuşamayacak mıydım diye düşünürken telefonuma mesaj geldi. Fatura falan sanıp bakmadım yaklaşık yarım saat sonra saate bakmak için telefonu açtım ve sevdiğim kişiden “Nasılsın” diye mesaj geldiğini görünce kalbim feci şekilde atmaya başladı. Belki de her şey gerçekti…