Dünyamızın içinde ne kadar küçük ve önemsiz görünse de değerlidir duygularımız, belki de insanlığın uzun uğraşlar sonucu keşfedebilecekleri kadar fazla sayıda ama görmek istemedikleri kadar derinimizde. Uzun yıllardır insanlık sürekli olarak gelişmektedir ve bu gelişim geçmişten bugüne,bugünden yarına, yarından ise geleceğe doğru adımlarını sürdürmektedir. İnsanlar duygularını adlandıramaz çoğu zaman, kafam karışık, yorgunum, iyiyim sadece geç yattım gibi cümleler ise duygularımızın kendilerini kısıtladıkları kutulardır. Kutuları birer hazine gibi değerlendirmeyiz kapağı açınca hayatımızın merkezinde, kapağı kapattığımızda ise en derinimizde. Her zaman duygularımızı özgürlüklüklerine kavuşturmak zor gelir. O an doğruyu yapmışız gibi düşünerek içimize attığımız o duygular zamanla okyanusumuzdaki dalgalara dönüşür ve usulca kıyıya vurmaya başlarlar. Her bir vuruş bir sürü kum tanesinin birleşmesine ya da savrulmasına neden olur. Okyanusun biz, kum tanelerinin ise duygularımız olduğunu düşünürsek her kum tanesi birleştikçe dalgalar da büyür ve dalgalar kendisinden başlayarak çevresini etkileyerek durgunlaşmaya çalışır.
Duygular etkili bir iletişim aracıdır aynı zamanda, empati mesela kendimiz dışındaki gözlerden izlemek dünyayı eşsiz bir düşünce. Farklı bakış açıları aynı dünyaya açılan yeni kapılar gibi düşünülmeli bence. Yeni bir kapı yeni bir duygunun başlangıcıdır aynı zamanda. En basitinden örneklemek istiyorum: Kapıyı açtık, içeri girmeden hemen önce merak duyarız çünkü içeride ne ile karşılaşacağımızı bilemeyiz. Birkaç adım daha atınca merak duygumuzun yerini mutluluk,endişe,hüzün,korku,heyecan gibi farklı duygulara bürünür. Duygularımız gölgemiz gibi de düşünülebilir,sadece belirli bir zamanda,ışık ona vurunca ortaya çıkıyor ama aslında hep bizimle. Duygular bu dünyadaki haritamızdır. Sevgi,aşk,neşe ya da en genelinden mutluluk bizi birbirimize bağlayan ögelerdir. Biz ne kadar bir bütün görünsekte içimizde bir boşluk biz onu dolduruncaya kadar bizimledir ve bizden sadece emek bekler, sevgi bekler. Sevgi kelimelerle anlatılamaz bana sorarsanız. Sevgiyi göstermek de bu sebeple hafife alınmamalıdır. Seni seviyorum değerli değildir aslında sevgi kalıplaşmış iki sözcükten ibaret değildir. Sevgi bazen cümlelerde gizlidir. ‘Nesini seviyorsun otobüsün? Metal yığını işte. O parayla ufak bir daire alsaydın,’ diyen beton fetişisti insanlığa ben nasıl anlatabilirim otobüsün her seferinde içinde onlarca hikaye taşıdığını.
Sevgi çok hassastır aynı zamanda minicik bir ateşin kalpteki tüm kibritleri aynı anda kül edebilecek kadar da güçlü. Sevgi değer verdiğimiz insanlarla beraber her bir kibriti özenlice söndürmektir bazen. Bazen de sadece düşünmektir tıpkı Orhan Veli Kanık’ın Nahit Hanıma olan mektubunda yazdığı cümleler gibi; Hayatımda birçok sevinçli günlerim olmuştur. Fakat hepsinden güzel, hepsinden sevinçli olabileceğini umduğum bir tek gün daha olabilir. O gün senine ve hiç ayrılmamacasına yaşayacağıma inanacağım gündür. Sevgi bu dizelerdeki gibi incedir, düşündükçe çözer insan ve çözdükçe aşık olur. Hayat tek başına yaşayamamaktır bazen sadece varlığını hissetmek bile yaşama umududur. Bir gülüşte saklıdır tüm o mutluluk ve yine tek bir bakışta saklıdır gözlerdeki ander sevda ve yine kalpler ortak bir sığınaktır tüm o zorluklara rağmen sevdalarını yaşayabilmeleri için. Özdemir Asaf’ın dizeleri en güzel örneğidir ander sevdanın;
Gülüş bir yaraşımdır öbür kişiye
Birden iki kişiyi döndürür bir kişiye
Anılarından kale yapıp sığınsa bile
Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye…