Resim yapmak onun tutkusuydu. Kimseye anlatamadıklarını tablolarına döktü. Konuşmadı, çizdi. Boyunu aşan acılarını, geride bıraktığı aşkını, kısacası hayatını resmetti o. Peki kimdi bu kafasında çiçekleriyle ölüme meydan okuyan cesur kadın?
Evet, Frida Kahlo ta kendisi. Onu Tahta Bacak Frida, Tutkulu Aşık Kahlo veya Feminist İdol Frida olarak duymuş olabilirsiniz. Ancak bunların hepsinden fazlaydı. Hiçbir şey onu yıkamadı, hayata meydan okudu, yaşama tutkusuydu onu güçlü kılan. Her düştüğünde tekrardan kalktı ve yaşamak için savaştı. Onun fikirlerini özgürce söylemesine izin vermediler. Yazdıklarını, çizdiklerini, aşkını yaşamasına engel oldular.
Lakin Frida’nın canını kaburgalarının kırılmasından daha çok yakan bir şey vardı. Ailesinin ve arkadaşlarının onaylamamasına rağmen vazgeçmediği biri. Diego Rivera, sırılsıklam aşık olduğu ressam. Diego’nun ilgisizliğini bildiği halde onu bırakamıyordu. Ona şiirler yazdı, portrelerini çizdi. Frida’nın ilmek ilmek ördüğü aşkı Diego zamanla umursamamaya başladı. Ancak Frida ona onca acı çektiren adamı yine de bırakamadı. Yüksek sesle söylemedi belki ama aşkın affetmek olduğunu. Diego onu her aldattığında affetmesiyle gösterdi. O Diego ile olan aşkını şu sözlerle gösterdi:
– Bir gerçek varsa o da bedenime acının ilk kez o gün girmiş olduğudur “Seni sevmeye başladığım o günden beri acı çeken bir yüreğim var”
-“Hayatımda iki büyük kaza geçirdim; Diego ve tren kazası. Diego kesinlikle çok daha yıkıcıydı”
– ”Diego, gerçek öyle büyük ki ne konuşmak ne uyumak ne dinlemek ne sevmek istiyorum…”
– “Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın.”
O standartlara karşı çıkan, kendi hayatına başkalarının yön vermesine izin vermeyen, herkes gibi olmak istemeyen biriydi. Frida devrimin kızıydı. Kendi doğruları vardı onun, dış görünüşünü mutlu olduğu gibi bırakıyordu, kimse için değişmesi gerekmediğine inanıyordu. Çok arkadaşı yoktu onlara gerek duymuyordu. Sadece bir tuval yetiyordu ona mutlu olabilmesi için. Resim yapıyordu çünkü buna ihtiyacı vardı. Herkesten önce kendini seviyordu. Kendini sevmenin, ne olursa olsun hayattan vazgeçmemek, kendinden vazgeçmemek olduğuna inanıyordu.
– ”Başıma gelen en iyi şey acı çekmeye alışmaya başlamam.”
Frida bana tutkularıma sıkı sıkı bağlanmayı, ne olursa olsun bir yere kadar bırakmamayı öğretti. Acıyı, kendi gerçekliğimi bulmak için kullanabileceğimi. Duyguların bir şekilde dışarı vurulması gerektiğini, ister yazarak ister çizerek, gösterdi. Asla bir plana saplanıp kalmamayı çünkü hayatımızın ne zaman ya da nasıl değişeceğini bilemeyeceğimizden kendimize yeni yollar çizmeyi bilmeyi öğretti. Bir kadın olduğum için toplumun bana dayattığı gibi değil içimdeki güçle istediğim gibi yaşayabileceğimi gösterdi. Ve en önemlisi o bana kendim olmayı, tarzımdan utanmamayı, ancak kendi tarzımla ve bedenimle barışık olduğumda eşsiz olabileceğimi öğretti.
-“Ben hiç rüyalarımın resmini yapmadım, kendi gerçekliğimin resmini yaptım.”
Yani anlayacağınız Frida Kahlo imrenilesi ve idol alınabilecek eşi benzeri olmayan bir kadındı. Yaşadıkları onun yolunu belirledi. Ama o asla vazgeçmeden savaşmayı kendi öğrendi.