Tenimi kavuran güneşin yüzümde dolaştığını hissedince uyandım pazartesi sabahına.Bugün üniversitedeki 2.yılımın ilk günüydü.Üniversitede 1 yılı geride bıraksam da hala nasıl üniversiteli olduğumu sorguluyor ve şaşırıyordum.Üniversiteye başlamamın en güzel tarafı sanırım ailemin ve beni benden daha iyi tanıdıklarını iddia eden çok bilmiş akrabalarımın çenesinden kurtulmam oldu.Sınava hazırlandığım 9 ay boyunca okumamın gereksiz olduğunu söyleyen ailem, akrabalarım şimdilerde benim başarımı ağızlarında sakız gibi çiğniyor ve komşu çocukların başarısıyla kıyaslıyorlardı.Ben çalışmaktan yoruldum ama onlar beni çekiştirmekten yorulmadı.Geçen dönem aldığım ödevin teslim tarihi bu hafta.Bu hafta içerisinde o ödevi teslim etmezsem muhtemelen sene tekrarı yaşayacağım.Çok kıymetli akrabalarımın diline bir daha düşmemek için hazırlandım ve Kadıköy’deki sahafçılar sokağına doğru yol aldım.Ödevim istenilen kitabı bulup, okuyup kitabı diğer sınıflara anlatmak.Hayır yani lisede değilim ki ne gereksiz ödev bu.Sahafçılar sokağına vardığımda dükkan dükkan aradım ama o kitap yok.Babam aradığım tüm kitapları burada bulabileceğimi söylemişti.Yer yarıldı kitap yerin dibine girdi herhalde.Son dükkana girdiğimde yeşil gözlü,çatık kaşlı yaşlı amcaya kitabı sorduğumda hiç beklemediğim bir tepki aldım. Bana kitabın İstanbul’da sadece bir tane kaldığından bahsetti.Fakat bana kitabın nerede olduğundan bahsetmedi.Sahafçıdan çıkar çıkmaz sahile gittim.Eskimiş bir banka oturup dalgaları dinlerken dalga seslerinin arasına miyavlama sesinin katıldığını fark ettim.Bir de ne göreyim masmavi gözlü yavru bir kedi.Kucağıma alıp kediyi severken simitçi yanaştı yanıma.Aldığım simiti ikiye bölerek kediyle beraber yedim.Benim hakkımda konuşmayan, beni eziklemeyen tek canlı o mavi gözlü kediydi.Bir anlığına düşündüm kediyi kendimle eve götürmeyi.Ah be kedicik sen benimle gelsen süslerler seni. Kimin kedisi daha güzel diye hırs yarışına girerler ve bu noktada en çok sen hırpalanırsın.Havanın kararmaya başlamasıyla eve gittim.Dün dersim yoktu ama bugün dolu dolu 3 saat dersim var.Kampüse giderken hocayla karşılaştım.Karşılaşınca o bulunmaz kitap geldi aklıma.Ailem yetmiyormuş gibi bir de kitap çıktı başıma.Okul kampüsü Galata’da olduğundan şanslıydım.Okul çıkışı Galata’daki sahafçıları gezmeye karar verdim.Dükkan dükkan gezdim,ayaklarıma kara sular indi ama yine de kitabı bulamadım.Kitabı nerede bulabileceğimi sorduğum al yanaklı teyze bana kızım sana bu kitabı zorla mı aratıyorlar diye sorunca öylece kalakaldım.Bana sakin ol altıüstü bir kitap diyince sakin olmam gerektiğini anladım.Anladım anlamasına ama kitap hiçbir yerde yok.Kitabı internetten araştırmaya kalktım ama adına bir haber, link bile yok.Açıkçası bir ara hocanın benimle dalga geçtiğini bile düşündüm.Ama koskoca hoca neden benimle uğraşsın ki? Galata’dan Taksime geçtim.Bu kitabı bulmak için bugün son günüm.Çünkü yarın ve sonraki günlerde çok fazla dersim var.Hem okul hem de bu kitap iyice canımı sıkmaya başladı.Keşke yaz tatilinde yatmak yerine kitabı arasaydım.Taksim’de de yoktu.Elimde kestanelerimle kaldırıma çökmüş kara kara düşünüyordum. Kalktım ve en köşedeki dükkanda son kez şansımı denemek istedim.Görevli kitabın adını sorduğunda hatırlamakta zorlandım.Kitabın adını verdikten 5 dakika sonra görevli elinde kitapla geldi.Aylardır aradığım kitabı sonunda Taksim’in arka sokaklarındaki sahafta buldum.Aynı gün büyük bir heyecanla kitabı okumaya başladım.23. sayfaya geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir not buldum.”İnsanların senin hakkında dedikodu yapması senin kim olduğunu belirlemiyor.Sadece onların ne kadar aciz olduğunu gösteriyor.”Yorulmama gerçekten değmişti.Kendimi bulmamı sağlayan bu kitabı çok büyük bir zevkle diğer sınıflara anlattım ve ödevimi başarıyla tamamladım.Ve anladım ki ben kalıba koydukları kişi değildim.Ben sadece yorulmuştum üzerimdeki baskılardan.Ama şimdi hiç olmadığım kadar güçlüyüm.
Dedikodu Acizliği
(Visited 80 times, 1 visits today)