Aynı Son

Her zaman olduğu gibi yine karanlık ve uzun bir yolda tek başıma insanlardan uzak bir biçimde ama doğaya yakın bir şekilde yürüyor yürümekle kalmayıp hayata dair olabilecek bütün fikirleri aklıma sıralıyordum. Uzun yıllar önce birilerinin adını hayat  koymayı seçtiği süreci getirdim gözlerimin önüne. Bu 38 koca yıl kılığına girmiş sayılı güzel saatten oluşan sürecin bana sadece bu sürece güvenmemeyi öğrettiğini hatırlamamla içimde şiddetli bir gülme isteği baş gösterdi. Bu hayatta bana bir şeyler öğretebilen tek varlığın ise yine hayat olduğunu fark edince uzun zamandır ifadesiz duran dudaklarımın hafifçe yukarı kalkmasına engel olamadım. Belki mutluluk değildi ifadesizlikten kireçlenmiş dudaklarımı yukarı kaldırmam ki içten içe bu hareketin sebebinin hayatın ne denli trajikomik oluşu olduğunu bilmeme rağmen yine de sürdürdüm gülümsemeyi, kafamdaki tilkileri kimsenin görmediğini bilerek, mutluymuşçasına.

Yolun sonuna geldim artık eve dönme vakti gelmişti. Yılların eskitemediği arabama bindim, 20 yaşında bir araba, döneminin en iyilerinden. Eve vardım ve kapıda hayatım boyunca edindiğim arkadaşlarımdan en çok önem verdiklerimi gördüm. Sebebini anlayamadığım şekilde telaşlılardı. Ne oldu diye sormaya bile fırsat tanımadan bana dönüp bana ihtiyaçları olduğunu söylediler. Ne konuda diye düşündüm ve düşüncelerimi kelimelere dökmek için ağzımı açmamla araya girmeleri bir oldu. Bu yardımın onlar için çok önemli olduğunu söylediler. Ben yüzümdeki ifadeyi hiç değiştirmemiş umursamaz tavırlarımı sürdürürken ne olabileceğini aklımdan geçirdim. Aklımdan geçen sorunun yanıtını almam uzun sürmedi ve beni çok da şaşırtmayarak paraya ihtiyaçları olduğunu söylediler. Nedenini sorgulamaksızı ağzımdan dökülen ilk kelimeler ne kadar oldu. İkisi bir ağızdan 25 bin kron dediler ve içten içe bu kadar paranın yirmili yaşlarında iki gence ne için gerekebileceğini sorguladım. Evlenme ihtimalleri belirdi zihnimin bir köşesinde. Aklımdan geçen bu düşünce o gün içinde dudaklarımın bir kez daha kıvrılmasına eden oldu. Ne için diye sormadım, sormak istemedim. Belki de aklımdan geçirdiğim düşüncenin gerçekleri öğrenene kadar doğru kalmasını istedim, kim bilir. Borç mu diye sorsam da 25 bin kronun benim için devede kulak olduğunun bilincindeydim. Varklıklı bir ailenin tek çocuğuydum dolasıyla mirasın bölünmesi söz konusu olmamıştı. Her geçen saniyeyle merakım iyice artıyordu. Buna rağmen içimdeki sorgulama isteğini bastırıp bekledim.

Ertesi hafta benim verdiğim parayı neye harcadıklarını öğrendim ve ne yazık ki elimde kalan tek şey hayal kırıklıkları oldu. Biraz da kesilmişti ellerim kendim yaşayamadığım hayali dostum dediklerime yakıştırıp o hayalin kendi ellerimde kırılmasıyla. Yurt dışına kaçtıklarını öğrendim geçen bir haftanın ardından, sessiz sedasız, veda etmeden. Belki istediklerine ulaşmışlardı fakat kendilerine verilenle satın alınamayacak nadir şeyi, bir dostu kaybettiler o gün. Böyle bir şeyi bana nasıl söylemezler, nasıl söylemediler bilmiyorum ki artık önemi kaldı mı ondan da emin değilim. Yine her zaman olduğu gibi o karanlık ve ormanın içindeki yolda yürüyorum. Hep aynı sona ulaşacağımı bile bile.

(Visited 60 times, 1 visits today)