Kardeşim kapıdan ışık hızıyla çıktı ve gözden kayboldu, onun acelesine rağmen botlarımı ve paltomu yavaşça giydim ve istifimi bozmadan ben de evi terk ettim. Kardeşimi bulmam uzun sürmedi; bu zifiri karanlık saatlerde dışarı çıkan pek olmazdı.
Görünüşe bakılırsa buraya zorla sürüklenen tek kişi benim.
”Nissan, daha hızlı yürü!” diye seslendi kardeşim birkaç adım öteden. Boyunun henüz yetişmediği park geçidini usulca açtım ve gözüme kestirdiğim ilk banka oturdum: sıcacık evimde onlarca yastıkla donattığım koltuğun yerini tutamazdı belki ama kardeşimin oturduğu çamurlu kum havuzundan daha iyi olduğu kesindi.
Avuç içlerime hava üfleyerek kendimi ısıtmaya çalışırken kulaklarımı bağırış sesi doldurdu, kafamı çevirdiğimde karşılaştığım manzara biraz şaşırtıcı olsa da beklenmedik değildi: benim yaşlarımda bir kız ve kardeşimle aynı yaşta duran iki çocuk parka girdi. Kız, çocuklara kısık bir sesle bir şey tembihledi ve onları kardeşimin oynadığı kum havuzunun oraya saldı.
Gecenin huzurlu sessizliği bir anda bozulmuştu, çocukların ciyaklamaları kulağımı tırmaladı ve oturduğum bankta biraz çöküp gözlerimi kapattım.
Yarın sınavım var, uğraştığım şu şeye bak.
Birden bankın sol tarafı biraz çöktü ve gözlerimi açtığımda yanıma birinin oturduğunu farkettim.
”Selam.” dedi kız.
Evet, kulağımda çınlayan çocuk seslerinden onunkini ayırt etmek güçtü ama zaten bunun bir önemi yoktu. Bu düşünceler zihnimi meşgul ederken gözüm ona takıldı.
”Merhaba.” dedim.
”Bir yere gitmek ister misin?” diye sordu, kucağında sıkı sıkı kavradığı çantayı ortamıza yerleştirdi.
”Anneme kardeşime göz kulak olacağıma dair söz verdim de, kusura bakma.”
Bir an cevap verecekmiş gibi ağzını açtı ama sonra fikrini değiştirdi. Bana biraz daha yaklaşıp kardeşlerimizin oynadığı yeri izlemeye başladı. Tam gözlerimi kapatacaktım ki kolumu dürttüğünü hisettim; gözlerimi araladığımda bana uzattığı sakız paketini farkettim.
”İster misin?” diye sordu.
”Olur,” paketten bir sakız aldım ve ambalajıyla uğraşırken ortamın gerginliğini yok etmek için soru sormaya karar verdim, ”Seni de mi kardeşlerin zorladı?” diye sordum.
”Hayır.” kısa bir cevapla yetindi.
”Neden geldin o zaman?” diye sordum, parkın sessizliğinin yerini çocuk gülüşleri ve sadece benim çiğnediğim sakızın sesleri almıştı.
”Biraz hava alacaktım, kuzenlerimi de dışarı çıkarayım diye düşündüm.” dedi ve bana samimi bir gülümseme bahşetti.
”Burası güvenli bir mahalle biliyorsun değil mi?” diye sordu bana.
Sorusunu anlamamış gibi kafamı yana eğdim ve ona anlamsız bir bakış attım.
”Çocukları burada bırakıp bir süreliğine ayrılsak başlarına bir şey gelmez.” açıklaması beni tatmin etmemişti ve niye direttiğini anlamadım.
”Nereye gitmek istiyorsun ki?” diye sordum.
”Şuradaki bakkaldan su alacaktım ama karanlık olduğu için korkuyorum.” diye yanıtladı ve sanki yeterli değilmiş gibi devam etti: ”Yanlız başıma yürümek istemiyorum da, bana eşlik edersin diye düşünmüştüm.”
”Hani güvenli bir mahallede yaşıyorduk?” gülerek sorguladım.
Cevap vermedi, sadece gülümsedi.
”Tamam gel gidelim, nasılsa yakında.” ayağa kalkıp onun da kalkmasını bekledim ama bir an başım döndü, kolumu tutup beni sabitledi.
”İyi misin?” diye sordu.
”Ani kalktım ya, ondandır.”
”Biz birazdan geliriz!” diye seslendim, hızlıca yürüyüp bakkala girdik, ben bir kaç çikolata aldım o da cam bir su şişesi seçip parasını ödedi ve parka geri girdik, kardeşim ve diğer çocuklar bıraktığımız yerde oturuyorlardı.
Çocukların oturduğu yere eğildim ve onlara çikolata verdim.
”Kuzeninle size aldık.” dedim çocuklara.
”Ne?” diye sordu çocuk.
”Kuzenin var ya.” hala bankta oturan kıza işaret ettim.
”O benim kuzenim değil ki.” diye cevapladı ve tam ne kast ettiğini soracakken kafama sert bir obje geldi. Acı içinde kafamı tuttum ve bu olayı gören çocuklar parktan hızlıca kaçtı, sadece ben ve kardeşim kaldık.
”Abi!” diye bağırdı kardeşim ve yanıma geldi, ikimiz de oturduğumuz yerden elinde kırık cam şişeyle duran kıza baktık şok içinde.
”Haklısın, çok da güvenli bir mahalle değil. Annen sana yabancılardan şeker almaman gerektiğini söylemedi mi?