Karşımda duran çikolatalı pastaya baktım. Üzerindeki mumların erimeye yüz tuttuğunu görünce ne kadardır düşündüğümü sorguladım. Annemin “Hadi kızım üflesene mumları!” cümlesi ile harekete geçtim ve üfledim. Bu yıl da yeni bir şey öğrenmiştim. Gelmeyecekti ve hiçbir doğum günü onunla geçirdiğim doğum günlerinin yerini tutmayacaktı.
Bundan tam 7 yıl önceki doğum günümü birlikte kutlamıştık. O doğum günümü hiç unutmuyordum. İlk defa yaş aldığım için mutluydum. Her yaş, onunla beraber geçireceğim bir yıla tekabül ediyordu sanki. Gözlerimi sımsıkı yumup aslında her zaman dilediğim dileğimi içimden bir kez daha tekrar etmiştim. Üfledikten hemen sonra bana sarılıp ne dilediğimi sorduğunda ise ben :”Nice beraber geçireceğimiz yıllar diledim.” diye cevap vermiştim. O günden sonra anladım ki eğer tuttuğun dileği bir başkasına söylersen, gerçekleşmezmiş. Babam döndüğümde bana “Ne diledin?” diye sorduğunda “Hiçbir şey.” diye kestirip atmıştım.
Özellikle, en mutlu olmam gereken günde aklıma gelerek beni mutsuz etmesi tamamen haksızlıktı. En üzücü olanı da onu 6 yıldır görmemiş olmadı. Üniversitede ikimiz de mimarlık bölümünde okuyorduk. Ona her zaman bu iş için yaratıldığını söylerdim. Çok güzel resim çizer, aynı zamanda yaratıcılığıyla herkesi hayran bırakırdı. Hocaları dahil herkes çok başarılı bir mimar olacağını ona söylemekten çekinmezlerdi.
Hızlıca odama girip yatağımın yanındaki komodinin çekmecesini açtım. Derinlerde bulunan A4 kağıdını elime aldım. Birlikte çekildiğimiz bir fotoğrafın resmini çizmişti. Bu resmi ne zaman görsem, aklıma onu son kez gördüğüm yer geliyordu.
Yıl 2012, aylardan Hazirandı. Kampüste gerçekleştirdiğimiz kep atma töreninden sonra benimle konuşmak istediğini söyledi. Beni kampüsün tenha ve sessiz bir yerine getirdi. . Hayatım boyunca unutamayacağım o konuşmaya derin bir nefes alarak başlamıştı. “Şimdi beni hiç kesmeden dinle. Sana anlatacağım çok önemli şeyler var. Bildiğin üzere hocalarım ve ailem okulumu bitirdikten sonra yüksek lisans yapmam için ısrar edip duruyorlardı. Her ne kadar yapmak istemediğimi söylesem de annem ile babam mezuniyetime denk gelmesi için aylar önceden Amerika’daki bir üniversiteye başvuru yapmışlar. “ Konuşmanın nereye gittiğini anladığımda gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Konuşmasına devam etti ve “Bana da bugün sabah söylediler. Her ne kadar gitmek istemediğimi söylesem de ısrar ediyorlar. Ama gitme dersen gitmem.” diye ekledi.
Artık gözyaşlarımı aldırmaksızın yüzüne bakıyordum. Gitme dememi bekliyordu. Bu kötülüğü ona yapamazdım. Eğer gitmemesini söylersem bu bencillikten başka bir şey olmazdı. Onun kariyerini bencilliğim yüzünden yakamazdım. Elinde bu imkan varken gitmezse sonsuza kadar pişman olacaktı ve ben bu pişmanlığın altında ezilip kalacaktım. Ağzımdan çıkan “Git.” kelimesi ile kendi de şok olmuştu. Belki şu an neden böyle yaptığımı anlamayacaktı ama sakin bir kafayla düşündüğünde gitmesinin en doğru karar olduğunu fark edecekti.
O günden sonra ne görüşmüştük ne de telefonla konuşmuştuk. Aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyordum. Ceketimi üstüme geçirdim ve taksiye bindim. Nereye gideceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Biraz yol aldıktan sonra taksiciye durmasını söyledim ve indim. Daha önce hiç görmediğim bir yerdeydim. Yakınlarda gördüğüm parka yöneldi.
Biraz nefes almak için boş bir bank buldum çocuk parkında. Evet, kulağımda çınlayan çocuk seslerini ayırt etmek güçtü ama zaten bunun bir önemi yoktu. Bu düşünceler zihnimi meşgul ederken gözüm ona takıldı. Uzun boyu ve esmer saçlarıyla hemen gözüme takılmıştı. Tıpkı üniversitenin ilk günü gibi. Yıllardır onu görmüyordum. Eski haline nazaran artık sakallı bir suratı vardı. Hem ona sımsıkı sarılmak istiyor, hem de ondan kaçmak istiyordum. Ona neden yıllardır beni arayıp sormadığını sormak istiyor aynı zamanda hayatında neler olup bittiğini öğrenmek istiyordum. İkimiz de birbirimize uzun bir süre bakmıştık. Gözlerini aşağı indirme sebebini anlamamıştım ta ki ben de o yöne bakana kadar. Bacağına yapışan küçük kız çocuğu “Baba hadi eve gidelim annemi çok özledim!” dediğinde sanki kaynar sular başımdan aşağı dökülmüştü. Artık ikilemde değildim. Buradan hızla gitmek istiyor, hafıza kaybı yaşayıp bu olanları sonsuza dek unutmak istiyordum.
O gün anladım ki, en sevdiğiniz kişi bile olsa önce kendinizi düşünmeniz gerekiyormuş. Meğersem bencil olmayayım diye kendi hayatımı mahvetmişim çünkü…