Yozgat’ın Boğazlıyan ilçesinin Aşağısarıkaya köyünde yaşayan Yusuf 4 kardeşin içinde en büyüktü. Köyü onun için vazgeçilmezdi, adeta ona görünmez bir göbek bağıyla bağlıydı.Köy bu sevgiyi hakketmiyor da değildi öylesine güzel tertemiz havası eşi görülmeyen yeşilliğiyle dupduru bir çocukluk geçirmişti. Turnalar sazlıkların arasından ilerlerken ötüşleri ninni gibi gelirdi kulağına. Suyun dalgalanmadan o dinginlikte sessizce süzülüp gitmesini nasıl da kendisine benzetirdi.
Artık büyümeye başlıyordu lise çağı kapıya dayanmıştı. Babasının çobanlığı onun ideali değildi, zekasının farkında bilinçli biriydi. Bu günün birinde gazeteyi babasına uzatmasıyla anlaşılmıştı.
-Baba teyzemlerin şehrinde sınav varmış ben de girmek isterim…
-Oğlum koyunların parasını daha vermediler biliyorsun.Bende istemez miyim seni göndermeyi…
-Ben harçlıklarımı biriktirdim baba yol param çıkar elbet.
-Bir düşünmek lazımdır oğul.
Yusuf hayallerinin çıkmazında kitabını alıp sobanın yanına çömeldi. Okulların açılmasına bir haftadan az bir sürü kalmıştı derslerini ihmal etmemeliydi. Okurken bile hala heyecanla aklı sınavdaydı. Babası acaba izin verecek miydi gitmesine? Gün geldi ve o izin çıktı Yusuf kendine olan güveniyle yollara düştü.
Çantası içinde yol için annesinin hazırladığı yolluk,bir şişe suyu ve bir de kalemi vardı.Tüm bunlar ona yeterdi,tek hayali olabildiğince çabuk sınavını olup memleketine yüzünün akıyla geri dönebilmekti. Fazla geçmeden Yusuf düşler alemine dalıp gitti, rüyasında kendisini köylerinin valisi olarak gördü.Yolda bu fikir hiç aklından çıkmadı azmi zaten içinde bulunduğu durumu körükleyip git gide artarak bütün benliğini kapladı. Ailesinin genel durumunu ve köyünün geleceği bir nevi onun elinde olmalıydı.
Kendinden bir yaş küçük kız kardeşi aklı başında olsa da diğer iki küçük kardeşi oldukça haytaydı .Onlara yol göstermesi ve yanlarında olması şarttı.Köyleri desen yönetilmeye muhtaç tam Yusuf ‘un eksikliğini hissediyor gibiydi.Lise üniversite için temel taştı.İyi bir lise hayallerin gerçekleşmesi için güzel bir fırsattı.
Sınavı tam da istediği gibi geçmişti. Boşları olmuştu ama işaretlediklerinden de pek bir emindi. Sevinci bambaşkaydı. Kulağı teyzesinden gelecek telefondaydı. Bekliyordu gelecek güzel haberi canı ailesiyle paylaşmak için. Ansızın odadan gelen feryat kulağına ilişti.
Annesi ağlıyordu içli içli elinde kağıt parçasıyla beraber sezmişti olabilecekleri ama konduramıyordu yakıştıramıyordu babasına. Sesi kısık anasına yaklaştı.Telefon ile beraber yerinden irkildi. Koştu açtı telefondaki teyzesiydi …
-Yusuf üzgünüm dedi
Olamazdı, olmamalıydı, inanmıyordu. Haykırmak istediği içine dolan acılar öylesine doluydu. Babası nasıl olur da gitmişti. Sınavı kazanamamasına imkan yokken nasıl bu haber ona ulaşmıştı. Artık her şeyin dayanılmaz olduğu o yerdeydi.
Yusuf hayallerinin peşinden koşamazdı artık evin sorumluluğu ona ait olacaktı. Doğru olanda buydu hayaller boştu, yersizdi. Gerçeklerin ondan örtbas edildiğine, gururu onuru incinmesin diye teyzesi ve annesinin ona sınavı kazanamadığını söylediklerinde ise Yusuf’un ömrünün sonuna dek düşündüğü tek şey”Bunu benden gizlediklerine inanamıyorum.”