Geçen sene de her yaz olduğu gibi dedemlerin Datça’daki yazlığına gitmek üzere yola çıkmıştık. Yol sevincim uzun sürmemişti, annemin en sevdiğim atıştırmalıkları yanına almadığını öğrendiğimde keyfim bir hayli kaçmıştı. Ama üstesinden gelinmeyecek bir acı değildi.
Varmamıza 20dk kalmıştı, dağın başındaydık ve altıma kaçırmama ramak kalmıştı. Öylece ağaçlara gidip yapamazdım 5 yaşındayken olduğu gibi ama başka seçeneğim yoktu o yüzden babamdan arabayı durdurmasını istemiştim ve ormanda gidebildiğim kadar uzağa gittim, o kadar uzağa gitmiştim ki artık otoban bile gözükmüyordu. İşimi hallettikten sonra tekrar yola çıkma zamanı gelmişti ama geldiğim yola hatırlamadığımı fark ettim. Önümdeki yoldan gitmeye karar verdim, ne kadar zor olabilirdi eninde sonunda yola çıkacaktım sonunda. Yaklaşık 5 dakikalık yoldan sonra yanlış yolda olabileceğimi düşünüyordum, hemen sağımdan devam etmeye başladım ama bu yolda boşa çıkıyordu. Elime sopaya benzeyen bir odun alarak yere çömdüm ve rastgele çizgilerle kendime bir harita hazırladım. Eğer telefonumu arabada bırakmasaydım haritanın fotoğrafını çekebilirdim ya da doğrudan babamı arardım, ikincisi daha yararlı olurdu sanki.
Aşağı yukarı yarım saat geçmişti, üzerinde oturduğum kayanın üzerinde ağlarken ormanın içinde gelen sesler duymaya başladım. iyice delirdiğimi düşünmüştüm ama insan sesiydi bunlar. Sevinç çığlıklarımı takip edip beni bulmaları zor olmadı. Bu adamlar arama kurtarma ekibiydi, durumun bu kadar ciddileştiğini fark etmemiştim. Ormanın içinde ekiple birlikte yürüyorduk, her şey normal giderken ayağımı çamur birikintisine daldırmamla çığlık atmam bir olmuştu. İnanamıyorum, kaybolmam yetmemiş gibi çorabıma kadar sırılsıklam olmuştu ayağım, otobana kadar ıslak ayakkabımla gitmek zorunda kaldım. Arama ekibinden kadın olan çantasındaki suyu ve sandviç çıkarıp bana uzattı, aç olabileceğimi düşündüğünü söyledi. Kadının sağ kolunda küçük bir kuş dövmesi vardı, saçlarının bukleleri omuzlarına hafif dokunuyordu, her iki yanağındaki gamzesiyle gülüşü daha içten ve sempatik geliyordu. Açlıktan bayılmak üzere olduğumdan sandviç hayatımda yediğim her şeyden daha güzel gelmişti, özellikle şey dedim yemek değil.
Otobana çıktığımızda hava kararmıştı ama ortalıkta kimse yoktu bir anlığına beni bırakıp yazlıkta akşam yemeği yediklerini düşünmüştüm. Az gerideki virajın arkasından 3 araba korna çalarak bize doğru geliyordu, arama ekibi alkışlamaya başlayınca her şeyi anlamaya başlamıştım, bugün benim doğum günümdü, bunu nasıl unutabildim. arabadan inen babama koşup sarıldım.
Sürprizler bitmemişti ama kapıdan içeri girdiğimde bahçede dedemler ve yazlık arkadaşları beni bekliyordu, el yapımı kocaman bir pasta da vardı tabii. Herkes çok sıcak ve sevecendi, geçirdiğim en güzel doğum günümdü.