Yaptığımız işleri anlamlı kılan, mutluluğumuza hayat veren ve başarımızı onur duyulabilir yapan ne kadar yetenekli olduğumuzla değil, başka şeylerden ne denli feragat ettiğimiz, bizi diğerlerinden ayırıp su yüzüne çıkaracak ne yaptığımızla ölçülür. Lindsey Stirling, 1986 yılında ABD’nin Arizona eyaletindeki küçük pejmürde evinde doğduğunda kimse onun bugünlerde dünyayı sallayacak bir viyolonist-dansçı olacağını ummamıştı. 2010’da katıldığı America’s Got Talent yarışmasında ona yeterince yetenekli olmadığını söyleyen jüriler bugün Stirling’in ünü altında ezilmeye kalacaklarını tahmin etmemişlerdi. Peki Lindsey Stirling’i dünya üzerindeki milyonlara diğer sanatçı arasından sıyırıp özel yapan; isminin okyanuslar, kıtalar ötesine ulaşmasını sağlayan doğaüstü yeteneği mi yoksa çok çalışması mı?
Yaptığımız iş, tercihlerimiz ve başarımız bir patikaysa; yetenek bize bu yol üzerinde daha iyi bir binek sunar, aynı yolda yolculuk yapanlardan daha hızlı ve daha kolay ilerlememizi sağlar. Çalışmak ise bu patikadan geçtiğimiz sürece güvenliğimizden sorumludur. Başarı farklı bir şeyler yaptığımızda, içimizden geldiği gibi, kendimiz gibi davrandığımızda elimizden tutar. Zirveden yere bakabilenler, yaptıkları ne olursa olsun onu ruhlarıyla harmanlayabildiklerinde parlar ve gözümüze çarparlar. Lindsey Stirling ismini de klasik müziği dubstep ve elektronik müzik ile karıştırıp dansı ile çeşnilendirdiği için biliyoruz. Herkesin yaptığı şeyden kaçıp, kendisi ile müziğini bütünleştirme cesaretini gösterdiği için bugünlerde onu tanıyoruz.
Oldukça mütevazı bir ailesi olan Stirling, tüm imkansızlıklara rağmen ailesinin ona beş yaşındayken haftada on beş dakikalık keman dersleri ayarlamasıyla başlamış bu maceraya. Lisede küçük bir rock grubunun bir parçası olmuş olsa da Lindsey’nin ünü 2012’de Crystallize ile başlayacak. Fakat bana kalırsa Stirling’in asıl hikayesi bundan daha önce başlamış. Gerek 2010’da America’s Got Talent’ta milyonlarca insanın gözü önünde aşağılandıktan sonra ayağa kalkıp yeni bir sayfa açması gerekse anoreksiya ile mücadelesini kazanması Crystallize’dan önce başlıyor zira.
2012 yılı gelip çattığında Lindsey, o güne kadar ulaşmadığı bir üne bir günde ulaşıyor. Bundan öncesinde de birkaç klibi ve belirli bir izleyici kitlesi olsa da birkaç haftada ünü dünya genelinde yayılıyor. 2014’te yeni bir albüm çıkartıyor. Albüme ismini veren ‘Shatter Me’ adlı parçayı anoreksiyayı yenmesine ithafen yazıyor ve bu şarkı da kısa sürede Stirling’in ününe ün katıyor. Aynı yıl dünya turuna çıkıyor ve 20’ye yakın ülkede konser veriyor
Lindsey Stirling’i diğer sanatçılardan ayıran şey yaptığı her işe bir ruh katması, notaları bir resim gibi boyayabilmesi ve onları bir hikaye, bir şiir gibi çalabilmesidir. Çok küçük yaşlarda ailesinin maddi yetersizliğinden dolayı çok istemiş olsa da dans dersleri alamamasına rağmen bugün dansçı kimliğiyle de tanıyoruz onu. Üstelik kendisini bu alanda Youtube’dan videolar izleyerek ve onlara çalışarak geliştirmiş olması Lindsey’nin hayatının her parçası gibi bir ders niteliğinde. Bu konuda eline su dökülemeyeceğini geçen sene Mark Ballas ile katıldığı ‘Dancing with the Stars’ yarışmasında ikinci olarak kanıtladı.
https://www.youtube.com/watch?v=VUBxPuyUD7w
Stirling’in şu anda dünya üzerinde onun gibi olmayı arzulayan binlerce taklitçisi ve onu hayranlıkla takip eden binlerce seveni var. Youtube’da iki milyar görüntülenmeye ve on milyon aboneye ulaşalı birkaç ay oldu. İkisi ‘En Çok Satılan 200 Albüm’ listesine girmiş beş albümü ve Youtube’da yüzü aşkın videosu var. Her gün onlarca kişi onun bestelediği parçaları çalıyor ve uykuya onun gibi olma hayalleriyle dalıyor, yüzlerce insan onu görmek, onu izlemek ve onunla tanışmak istiyor. Fakat onun hayatı göründüğü kadar mükemmel değil.
Lindsey’nin bütün bu şansa karşılık ödediği bedel çok ağır: babası ve en yakın arkadaşı. 2015’in sonunda en yakın arkadaşı Gavi’yi, 2016’da ise babasını kaybeden Stirling’in hayatı uzaktan gördüğümüz kadar kusursuz ve muhteşem değil. Ancak ayağa kalkabildiği, yeterince cesur ve yeterince güçlü olduğu için hala hayatımızda o. Tek bir darbede domino taşları yıkılmadığı, dağ gibi ayakta durduğu için ilham kaynağı o. Ve kazanmasının sebebi asla vazgeçmemesi, pes etmemesi ve insanları ne olursa olsun sevmesi.
Bana kalırsa herkesin içinde bir Lindsey Stirling var: Sadece çıkmak için uygun zamanı bekliyor. En umutsuz zamanlarda pembe çoraplarından balo elbisesi yapabilecek kadar yaratıcı, milyonlarca insanın gözünün önünde utanç verici şekilde aşağılandıktan sonra Anka kuşu gibi küllerinden doğacak kadar güçlü ve imkansız görüneni başarabilecek kadar cesur.