Yağmur taneleri asi bir şekilde yere damlıyordu. Hava kendini kapamış güneş kendini göstermiyordu. Saçlarım ıslanmış ve üstüm ıslanmış eve koşuyordum. Ayaklarımdan içeri su girmişti ve ayaklarım üşüyordu. Hava durumu güneşli gösteriyordu sözde. Bu düşünceler gözlerimi devirmeme neden oldu. Kapının önüne geldim ve anahtarı deliğine soktum. Yavaşça çevirdim ve kapı yavaşça açıldı. İçeri girdim. Montumu çıkardım ve askılığa astım. Ayakkabılarımı çıkardım ve hafif ıslanmış çoraplarımla yukarı çıktım. Odama girdim ve üzerimi değiştirdim. Ve yatağıma uzandım. Çok yorgundum. Gözlerim artık kapanıyordu ve ben de uykuya daldım.
***
Gözlerimi açtığımda bana bakan bir çift göz gördüm. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken koşar adımlarla uzaklaştı. Evet, hatırladım, onu tanıyordum. Gözlerimi kırpıştırdım. Kime aitti o kara gözler? Daha öncede görmüştüm. Yaptığım yerden yavaşça doğruldum. Kimdi bu yabancı? Ve evimde ne arıyordu? Yataktan kalktım ve yavaşça odamdan çıktım.
Aşağı indim etrafa bakıyordum aynı zamanda ama görünürde hiç kimse yoktu.
Belki de ben uydurmuştum uykulu halimle olabilirdi. Mutfağa doğru ilerledim ve tezgâhın üzerinde bir not fark ettim. Notu elime aldım ve yazılanları okudum.
“Ben her zaman arkanda bir gölge olacağım. Sen beni göremeyeceksin, dokunamayacak ve duymayacaksın ben senin gölgenim”
Kimdi bu? Ve benden ne istiyordu?