DEHA
Thomas Edison bir gün eve geldiğinde annesine bir kağıt verdi ve “Bu kağıdı öğretmenim verdi ve sadece sana vermemi tembihledi”. dedi.
Annesi kağıdı gözyaşları içinde oğluna sesli olarak okudu: “Oğlunuz bir dahi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin.”
Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Edison’un annesi vefat ettiğinde, o artık yüzyılın en büyük bilim adamlarından biriydi ve bir gün eski aile eşyalarını karıştırırken birden bir çekmecenin köşesinde katlı halde bir kağıt buldu ve alıp açtı.
Kağıtta “Oğlunuz “şaşkın” (akıl hastası) bir çocuktur. Artık kendisinin okulumuza gelmesine izin vermiyoruz…” yazılıydı.
Edison saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları yazdı: Thomas Alva Edison, kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dahisi haline getirilmiş, “şaşkın” bir çocuktu.
Deha… Kimi tarafından önündeki kağıttaki beş şıktan doğru olanı seçme kabiliyeti, kimi tarafından bilgisayara hakimlik seviyesi kimi tarafından ise hızlı işlem yapabilme yeteneği olarak tanımlanasıya gelmiş insanda ister istemez hayranlık uyandıran seçici bir kelime. Peki ya bu ilk bakışta yüzeysel görünse de özünde bir o kadar derin olan kavramın gerçekte ifade etmek istediği şey nedir?
“Benim çocuğumdan bir baltaya sap olmaz.” Düşüncesi beyinlerini kemiren kişi sayısının devamlılığını koruyamayan eğitim sisteminin de teşvikiyle azımsanamayacak bir artış gösterdiği yadsınamaz bir gerçektir. Bu kişilere “Neden?” diye. sorulacak olursa ise şüphesizdir ki bir kısmından “Matematik yapamıyor.” Cevabı alınacaktır. Bütün bunlara karşın bir soru yöneltmek istemekteyim: Her saniye dört bebeğin dünyaya geldiği, yaşayan 7.5 milyar insanın yalnızca ikisinin bile birbirinin eşi olmadığı bu koca dünyada her birey matematikte başarılı mı olmalı?
21.yüzyıl Türkiye’sinin tabiri caizse Frankenstein’a dönmüş eğitim sistemi ve bu sistemin gerek aile gerek toplum baskısı altında ezilmekte olan öğrencilerin omuzlarına koyduğu yük, çocukları ve henüz .çocukluklarını arkada bırakamamış gençleri derinden etkilemektedir. Öyle ki bu etki sadece öğrencilerin akademik başarısına ve okul hayatına tesir etmekle kalmamış, öğrencileri geleceklerinin cevap kağıdına karalanan birkaç daireden ibaret olduğunu düşünmeye iterek en küçük başarısızlığın kaygıya, kaygının ise daha büyük başarısızlıklara yol açtığı kısır bir döngüye sokmuştur.
Sistemin zekayı bastırıcı yöndeki etkisi sosyal zeka bakımından da farklılık göstermemektedir. Öğrencilerden yarış atlarıymışçasına her bir denemede bir öncekinden daha yüksek bir dereceye sahip olmaları beklenmektedir. Aynı sınıf veya okuldaki yaşıt öğrenciler ise ister istemez birbirleriyle karşılaştırılmakta, bunun sonucunda ise kişi kendisini yetersiz, değersiz yahut işe yaramaz hissederek bir birey olmanın gerekliliklerinden en önemlisi olan özgüvenden yoksun kalmaktadır. Durum öyle vahim bir hal almıştır ki öğrencilere, beyinlerine geleceklerini belirleyeceği düşüncesi aşılanmış birkaç rakam uğruna paylaşmaları kendi dostlarının yararına olacakken kendilerine zararı dokunmayacak herhangi bir bilgiyi dostlarıyla paylaşmamaları ve yoldaş olarak görmeleri gereken arkadaşlarını rakip olarak görmeleri tembihlenmektedir.
Şimdi yazımın ilk paragrafında sormuş olduğum dahi kelimesinin anlamı nedir sorusunu cevaplandırmak niyetindeyim: Dahi olağan üstü yeteneği yahut yaratıcı gücü olan kimseye denilmektedir. Ne bir makineden daha hızlı hesap yapabilen bir kimseye ne de bütün derslerde en başarılı olan kimseye dahi denir. Deha yaratma kabiliyeti, ortaya çıkarma gücüdür ve muhtemelen önümüzdeki yıllarda makineleri insanlardan ayırt edebilen yegane şey de bu yaratma gücü olacaktır.
Çocuk aklımın sözlerine kulak verecek bir kimse bulabilirsem eğer izah etmeye çalıştıklarım şunlardır: Biz dâhiler sayesinde milyonlarca robot üretebilecekken milyonlarca dâhiyi robotlaştırmaya çalıştıkça milyonlarca balık da ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılanmaya devam edecektir.
“Aslında herkes bir dahidir… Ama siz kalkıp bir balığı ağaca çıkma yeteneğine göre yargılarsanız, balık tüm ömrünü bir aptal olduğuna inanarak geçirecektir.” A. Einstein