İnsanoğlunun hayatta kalması sağlayan birçok değer vardır. Değer diyorum çünkü; bu faktörler olmasaydı insan kendi benliğine kavuşamaz ve kendi doğasında hayatta kalamazdı. Bu değerlerden bazıları; zeka, merak ve merhamet. Eğer merhamet ve merak olmasaydı herhangi bir insan yolda yürüyen sakat ve perişan halde bir kediye yardım edip de veterinere götürmezdi. “Başına ne gelmiş, yaşayabilir mi ya da şimdi ne olacak?” diye sormaz, belki de evine bile almazdı. İşte bu iki önemli faktör şu anki yaşantımızda bizi biz yapan ve karakterimizin oluşmasını sağlayan değerler olarak yer almaktadır.
Peki zeka? Ona ne diyebilirsiniz? Açıkcası birçok fikir beyan edebilir ya da bazılarına katılıp bazılarına katılmayabilirsiniz ancak ben bugün hayatmızda büyük yer etmiş bir kavrama değinmek istiyorum: Önyargıyla gelip bizim içimizi yiyen zeka…
Albert Einstein bu konu üzerine çok güzel bir söz söylemiş,
Aslında herkes dahidir. Ama siz kalkıp bir balığı ağaca çıkma yeteneğine göre yargılarsanız balık tüm ömrünü bir aptal olduğuna inanarak geçirecektir.
Şimdi şöyle bir konum var ki, siz bir insanı zeki ya da dahi olarak adlandırabilirsiniz. Bu insanların doğasında olan kıyaslama ya da birini diğerinden üstün görme durumudur fakat aynı sınıf içerisinde o iki cismi yarıştırmak ne kadar doğruyken farklı sınıflarda ele almak bir o kadar yanlıştır. Örneğin bir çocuk düşünün. Daha 5 belki de 6 yaşında olmasına rağmen o kadar iyi paten kayıyor ki ailesini bırakın kendi bile nasıl yaptığını bilmiyor. Bir sonraki gün bu çocuk okula gittiğinde arkadaşlarıyla koşmak ister ama yeterince hızlı olamaz ve etrafındaki insanlar onunla alay eder. Siz bu çocuğun yerinde olsanız bu duruma nasıl katlanabilirsiniz? Ya da daha doğrusu katlanabilir misiniz? 16 yaşında genç olan bizler bile bir arkadaşımızdan kazık yediğimizde ya da alay edildiğinde kırılıp çok fazla üzülürken, o küçücük çocuklar bu amansız durum karşısında nasıl kırılmasın?
Buradaki asıl amaç şudur ki: Biz insanlar karşımızdaki insan iyi mi kötü mü, küçük mü büyük mü, doğru mu yanlış mı ya da güzel mi çirkin mi demeden her insanı eleştiriyoruz. Önyargılarla yaklaşıp onu küçük düşürmek yapımızda var! Doğru yerde ve doğru zamanda ne konuşulur veya ne söylenir bilmiyoruz. Bir çocuğun ya da bir yetişkinin kalbini kırmak, hele bir de yersiz yere bizim en sevdiğimiz ama bir o kadar da insanlara yapmamaları için nasihat verdiğimiz huyumuz. Vazgeçilmezimiz…
Bir kediyi nasıl uçamıyor diye ezmeyip, hayvan da olsa ruhsal durumunu bozmuyorsak bu bizim benliğimizde verdiğimiz savaşın zaferidir. Yukarıda anlatığım çocuğun sonu sizce ne oldu dersiniz? Nefret etti… Hem kendinden hem de yanlış değerlendirildiği şeyler yüzünden.
Ne kadar yazık, insanlığın bu yöne hatta ve hatta bu çağda bu denli yobaz ve anlayışsız olması. Evet, eleştirmek kötü bir şey değildir amma ve lakin karşınızdaki canlıyı haksız ve yersiz yere eleştirmek belki de insanlığa değil doğaya yapılmış bir suçtur!
Belki de hepimiz birer balığızdır ağaçlara konmaya çalışan… Belki de hepimiz insanların bizi amaçsızca yargıladığı şekilde bir aptal gibi direterek yapamadığımız şeyler uğruna kendimizi yiyip bitiriyoruzdur.
Bilinmez, fakat şöyle bir gerçek var ki vuku bulan her yanlış olayda birine yanaşmamlı ve kendi doğrularınızla birlikte yaşamınızı sürdürebilirsiniz. İsterlerse yanlış yerde yanlış şeyleri eleştirerek sizi aptal gibi hissettirsinler, hiç fark etmez.