Hepsi birbirinden eşsiz minik kar taneleri teker teker küçük odamın camına düşerken ben de postacının getireceği mektubu bekliyordum. Şu boş hayatımda yapabileceğim sayılı şeylere bir madde daha eklenmişti: Moly’den mektup beklemek.
Ben Ollie. Her türlü elektrik akımına karşı alerjisi olan, minik bir elektrik kaynağına yaklaşınca bütün hayat fonksiyonlarını kaybeden dünyadaki en şanslı (!) ve en garip çocuk.
Ve o: Moly. Kalbi bedeninin yükünü kaldıramadığı için kalp pili takan ve gözleri bu çirkin dünyayı görmemek için kapalı olan mektup arkadaşım. Hayattaki tek arkadaşım. Moly, beni hayata bağlayan ve belki de hayattan koparacak olan kız.
Moly ile yaklaşık üç ay önce konuşmaya başladık. Bu kadar kısa sürede nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde beni kendine bağlamayı başardı. Bulunduğu durum ne kadar içler acısı olsa da kendiyle ve özellikle benimle dalga geçiyor. Ancak bazı şakalarının altındaki gerçek tüyler ürpertici.
Kar taneleri gibi düşünceden düşünceye savrulurken kapının sesi beni kendime getirdi. Koşarak aşağıya indim ve günlerdir beklediğim mektubun geldiğini gördüm.
Selam Ollie,
Sana yazamadığım iki hafta boyunca hayatımda çok büyük bir değişiklik olmadı. Berbat hayatım berbat bir şekilde devam ediyor. İnsanların bakışları bu günlerde beni çok daha fazla rahatsız etmeye başladı. Görmeyen gözlerime rağmen o acımayla bakan gözleri hissetmemek elde değil. Bana bakan tek insanın sen olmasını istiyorum. Sadece senin bakışlarını hissetmek istiyorum. Ama biliyorum bu asla gerçekleşemez çünkü benim kalp pilim senin hayatının sonu olur. Çok ironik değil mi Ollie? Beni hayatta tutan şey seni hayattan koparıyor. Bir gün seninle tanışacağım Ollie ve hissediyorum o gün çok uzaklarda değil. Bazen kendimi çok suçluyorum biliyor musun? Her gece yastığım sırılsıklam oluyor. Seninle el ele tutuşamamamızın suçlusu olarak kendimi görüyorum. Şu lanet kalp pili hem hayatımı yaşamama hem de seninle tanışmama engel. Daha sonra kalp pili kullanan bir ezik olmanın elektriğe alerjisi olan bir ezik olmaktan daha yaygın bir şey olduğunu anlıyorum ve bu sefer bütün öfkem sana yöneliyor. Bir kere senden yıkanmamış tişörtünü istemiştim hatırlıyor musun? Koklamak için. Seni bir nebze de olsa yanımda hissetmek için. Burnuma kokun doluyor. Sana olan bütün sinirim gidiyor. Ve eğer evreni yaratan bir Tanrı varsa onun adaletini sorguluyorum. Ben de normal insanlar gibi fotoğrafını istemek isterdim ama korkarım bu ikimiz açısında
n da imkansız. Bir gün tanışmak dileğiyle…
Moly
Moly böyleydi işte. Sana bir insanın verebileceği en büyük sevgiyi verirdi ama bir yandan da bunu saf nefretiyle dengelerdi. Seni bir anda yerin dibine sokup hemen ardından göklere çıkabilirdi. Moly sevgi ve nefretti. Moly ateş ve suydu. Moly yer ve göktü. Moly dengesizliğin ve tutarsızlığın en mükemmel haliydi.
Mektubu her zaman aynı cümleyle bitirirdi. ‘’Bir gün tanışmak dileğiyle…’’ Her ne kadar imkansız olduğunu bildiği halde. O mektuplarını ne kadar karamsar yazsa da ben de onun aksine enerji dolu yazıyordum.
Mektubuna bir cevap yazdım ve postacıyı beklemeye başladım. Annem alışveriş yapmak için çarşıya gitmişti, evde yalnızdım. Annemin bana öğrettiği şarkılardan birini mırıldanmaya başladım.
‘’Belki şimdi birbirini tutmuyor ellerimiz ama,
Bedenimiz işlevini yitirip ruhlarımız serbest kaldığı anda,
Birbirimizin olacağız.’’
Kapının çaldığını duydum ve ağır adımlarla koridora doğru yürümeye başladım. Ayağa kalktığım anda başım dönmeye başladı. Duvarlara tutunarak ve yarı ayakta yarı yuvarlanarak merdivenlerden indim. Baş dönmemin yanına mide bulantısı ve görüşümün bulanıklaşması eklenmişti. Kapıyı açtığımda karşımda hayatımda karşılaştığım en muhteşem kızı gördüm.
Kollarını açtı ve bana sarıldı.
‘’Birlikte olmamızın tek yolu ölüm Ollie.’’ Kulağıma son gelen ses onun kadifemsi pürüzsüz sesiydi. Sonrası karanlık.
Hissettim. Onu hayatta tutan kalp pilini çıkardığını ve yanıma geldiğini hissettim. Ona kızmak istedim, kızamadım. Bedenim artık bir hiçti, ruhum serbestti. Ve biz birbirimizindik.
Etkilendiğim Kitap: Benimle Asla Tanışamayacksın