İNSAN VE YILAN

boa-yilani

Soğuk, sinsi ve sevimsiz. Yılan denince ilk aklımıza gelen üç kelime çoğumuz için bunlardır. Kültürümüzden gelen yansımalar ve haklarında çok az şey bilmemiz yılanlardan uzak durmamıza neden olur. Oysaki doğal yaşam alanlarında diğer vahşi hayvanlardan hiçbir farkı yoktur yılanların. Diğer tüm hayvanlar gibi ihtiyaçları kadar avlanır ve türünün devamı için gerektiğinde ölesiye savaşırlar. Avlanmak ve kendilerini korumak için yüzlerce yıl içerisinde geliştirdikleri teknik ve salgılar sayesinde doğadaki varlıklarına devam edebilmektedirler.

Yılanlar insanlardan uzak sıcak yerlerde varlıklarını sürdürürken zaman içerisinde insanların gelişen teknolojileri ve artan nüfusları sebebiyle yaşam alanları bilinçsiz olarak işgal edilmiştir. Doğada daha önce iki farklı yaşam alanı olan bu canlıların yaşam alanları birleştiği zaman ortaya çıkacak olan zıtlıkların ön görülmesi gerekmektedir. İnsanoğlu tedbirlerini almayıp yılanları hayatlarına sokmuşlardır.

indir-6

Bir yılanın yaşayabilmesi için avlanıp beslenmesi gerekir. Yılanın türüne ve avına göre avlanma süreleri değişebilir. Yılanlar duyamazlar. Bu özellikleri cinsten cinse değişmez. Sesleri duyamadığı için avının vücut sıcaklığı ve hareketlerine göre yol alır. Yılanlar bahçelerde tarım alanlarında bulunan köstebek tarla faresi gibi zararlı kemirgenleri yiyerek, tarım ürünlerinin korunmasına katkıda bulunarak birçok bilinçli çiftçi ve ziraatçi tarafından korunmaktadır.

Özellikle Türkiye’de isimleri duyuldukça korku salan yılanlar, bu söylentilerin aksine uysal ve kendilerine zarar gelmeden saldırı konumuna geçmeyen hayvanlardır. İnsanlardan kaçarlar ve üzerlerine basılmadığı sürece saldırıya geçmezler.

İnsanlar yılan ısırıkları ve bu ısırıklardan dolayı ölümlerden korktukları için, insanlara sebepsizce zarar verdiklerini düşündükleri için çoğu insan, yılanı yaşamaya değer bir hayvan olarak görmez. Oysaki sorduğumuzda çoğu insan hayvanlara karşı duyarlı, hayvanları seven, onlara zulüm etmek istemeyen, zulüm edenlere karşı insanlardır.

Sirklerde insanların kukla gibi oynattıkları hayvanlara herkes acımıştır. Bu hayvanlar ayı, fil ve at gibi hayvanlar olmuştur çoğunlukla. Peki ya sirklerde kuklaya dönüştürülen yılanlar? İnsanlar sadece kendi istedikleri zaman hayvanlara acır. Bu acıma sadece birkaç hayvanı kapsar. Kimse bir yılana bir kertenkeleye acımaz. Kurdun tilkinin kürkü canlıyken soyuluyor diye acıyor insanlar o hayvanlara. Sirk hayvanları sirkte eğitilirken işkence görüyor diye acıyor. Kimse sormuş mudur yılan derisinden nasıl eşyalar, kıyafetler yapılıyor diye? Yılanların kafasına sert bir cisim ile vurulup bayıltılıyor. Daha sonra ağızlarına su enjekte edilebilecek hortum gibi cisimler yerleştiriliyor. Ardından içlerine su doldurulmaya başlanıyor ve 10 dakika boyunca yılan böyle bekletiliyor. Yılanın gevşeyen derisi kabuk gibi soyularak işlem tamamlanıyor.

İnsanoğlunun işkenceler ettiği, işkence sonucu ortaya çıkan malzemeyi kolumuza takarak gezebildiğimiz bir hayvandan korkuyoruz. Üstüne üstlük onu canilikle suçluyor, bir katil olduğunu düşünüyoruz. Yılanların katili biziz. Yılanlardan korksak bile onlara işkence edilmesine izin vermemeliyiz. Her canlının yaşamına olduğu gibi onların da yaşamına saygı göstermeli, müdahale etmemeliyiz. Hiç kimse size ‘Evinize alın bakın’ demiyor. Kendi yaşamlarını sürdürdükleri alanda rahat bırakın ki onlar da bizleri rahat bıraksın. Siz ona zarar vermedikçe zarar vermeyen bir hayvanın ülkemizi kalkındırmak için yaptığımız tarıma katkısı bile var. Herhangi bir hayvanın, yılanın, leyleğin, timsahın yaşam alanına girmeden önce eksilerine ve artılarına bakmalıyız . Yaşam alanına bir şekilde müdahale ettiğimiz hayvanların bizim etkilediğimiz şeylere karşın tepki verdiği bilincine varıp ona göre davranmalıyız. Ne olursa olsun bir canlıya ön yargılı davranmamalı, sevmiyorsak bile eziyet edilmesine izin vermemeliyiz.

 

547c4b35f6309908ec9f7bb8

(Visited 337 times, 1 visits today)