Küçüklüğümden beri hep öğretmen olmak istemişimdir hem de matematik öğretmeni. Çoğu öğrenci tarafından büyük bir ön yargıya sahip olan bu dersin, aslında çok eğlenceli ve hayatımızın her yerinde ihtiyaç duyacağımız bir dal olduğunu her zaman savunurdum. Bu yüzden üniversitede matematik öğretmenliği okumuştum.
Okulu bitirir bitirmez benim de anlamadığım bir şekille, hemen tahinim çıkmıştı. Gideceğim yer Ağrı’da bir Anadolu lisesiydi. Ailemden uzak kalmak her ne kadar zor gelecek olsa da, orada büyütüp mezun edeceğim çocukları düşündükçe bir an önce gitmek istiyordum. Gittiğim okulda bir sürü, bir şeyler öğrenmek için can atan öğrenci vardı. Her birini gördükçe daha da mutlu olup iyi ki bu mesleği seçmişim diye düşünmeden edemiyordum. Karşı tarafa aktardığım bilgiler ve onların bu bilgiler karşısındaki şaşkınlığını gizleyememesi, beni tam anlamıyla çocukluğuma götürüyordu.
Girdiğim birçok sınıf vardı ve sınıflardaki öğrencilerin adlarını artık öğrenmiştim. Burada çok mutluydum ve mesleğimi severek yapıyordum. Bir gün çok meraklı olan ve teneffüslerde bile bana soru sormaya gelen, 9/E deki öğrencim Şeyma yine yanıma gelmişti. Ne soracağını merakla beklerken bana okuldan ayrılacağını söylemişti. Yüzünden çok mutsuz olduğu okunuyordu. Ona nedenini sorduğumda: “Ben bilmiyorum, babam öyle söyledi.” diye karşılık vermişti. Bu kadar başarılı bir öğrencimin hiçbir neden olmadan okuldan ayrılması beni üzmüştü. Bu nedenle ailesini arayıp okula gelmesini rica ettim. Böylelikle okuldan neden ayrıldığını sorabilir ve bu okulda eğitimine devam etmesinin onun geleceği için çok daha faydalı olacağını söyleyebilirdim. Babasını okula çağırdığımda düzgün bir dille Şeyma’yı neden okuldan aldıklarını sormuştum. Bana Ağrı’ da başka bir okula göndereceklerini söylemişlerdi. Şu andan itibaren bir şey yapamazdım. Yeni yeni alıştığı arkadaşlarından ayrılacağı için üzgün olan Şeyma’yı gördükçe ben de üzülüyordum. Elimde olsa gitmemesi için çabalardım ama maalesef bu konuda söz sahibi değildim.
Birkaç ay sonra burayı öğrenmeye başlamıştım. Bir hafta sonu, öğretmen arkadaşım olan Selin’in evine oturmaya gitmiştim. Açtığımız televizyondaki kanalda tesadüf eseri çıkan haber gerçekten insanın kanını donduracak cinstendi. “BM hazırladığı rapora göre Avrupa’da çocuk yaşta evlendirilen kızların sayısı %17 oranına kadar artış gösteriyor. İkinci sırayı ise %14 oranla Türkiye dolduruyor.” Bu olanları aklım almıyordu gerçekten. “Bütün dünya sessizliğe büründü. Bu yardım çığlığını bir tek ben mi duyuyorum?” diye düşünmeden alamıyordum kendimi. Selin ile bu tatsız konu hakkında biraz konuştuktan sonra evin yolunu tutmaya başlamıştım.
Akşamüzeri olmuştu ve hava yavaş yavaş kararıyordu. Sokaklardan geçerken aynı zamanda çevreyi inceliyordum. Tam bu sırada uzaktan duyduğum sesi anlamlandırmaya çalışıyordum. Sanırım yandaki mahallede düğün vardı. Yavaşça sesi takip ederek düğünün olduğu yere doğru ilerliyordum. Buralar iç içe olduğu için kolaylıkla gelmiştim. Herkes şarkıya uygun bir biçimde ritim tutuyordu. Tam o sırada Şeyma’nın anne ve babasını görmüştüm. Hem selam vermek hem de Şeyma’nın yeni okulunun nasıl gittiğini öğrenmek için yanlarına doğru yürümeye başladım. Kalabalıktan dolayı attığım zar zor adımları, tanımadığım bir sesin “Geliyorlar!” demesi bölmüştü.
Kafamı hafifçe sola çevirdiğimde, Şeyma ile neredeyse 30 yaşında olan bir adamın kol kola geldiklerini görmüştüm. O an yaşadığım şokla ağzım açık kalmıştı ve hiçbir şey yapamıyordum. Şeyma ise insanlara yardım isteyen gözlerle bakıyordu. Buna inat herkes büyük bir coşkuyla alkışlıyordu. Kendime geldiğimde büyük bir hışımla Şeyma’nın anne ve babasının yanına soluğumu aldım. Bağırarak “Şeyma’yı evlendirmek için mi okuldan aldınız, bunu yapınca elinize ne geçti? Şeyma okulunu bitirip doktor olacaktı. Her zaman bundan bahseder, bu amaç uğruna derslerine çok çalışırdı.” “Sizin kızınız için yapabileceğiniz tek bir şey var. O da okulunu bitirip başarılı bir birey olmasını sağlamak. Ama siz bu kadar kolay bir şeyi bile beceremiyorsunuz. Sizin gibi bir baba olmaz olsun!” bu söylediklerimi herkes duymuştu ve bana kınayan bakışlar atıyorlardı.
Şeyma’ya baktığımda ise ağlamaktan helak olmuş bir kız çocuğu görüyordum. Yaşadığı şeyler hiç kolay değildi. Kendimi ‘Sen bunları hak etmedin, sen böyle bir aileyi hak etmedin.’ demekten alıkoyamıyordum. Maalesef bu yardım çığlığını bir tek ben duyuyordum…
Kaynakça: http://www.aljazeera.com.tr/makale/bm-cocuk-gelin-sayisi-artiyor