“Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakalım.” özellikle ailelerimizin sıklıkla kurduğu bir cümle. Peki ne anlama geliyor? Herkes için bu cümlenin anlamı değişik iken bu sorunun cevabını bulmak zor çünkü önce sormamız gereken soru kimin için yaşanabilir bir dünya? Cevap kişiden kişiye bile değişirken hangi ortak paydayı göz önünde bulundurarak cevaplamalıyız bu soruyu bilemiyorum.
Eğer şu an olduğu gibi bir ortak payda düşüncemiz olacaksa bence olmaması daha yararlı olur çünkü eğer şu an içinde yaşadığımız sistemde herkesin çıkarının olduğunu düşünüyorsanız ya da bu aklınıza bile gelmiyorsa tebrikler bu sistemin yararının dokunuduğu kesimdesiniz veya etrafınıza başınızı kaldırıp bakmaya korkuyorsunuz ya da belki de gerek duymamışsınızdır yani size dokunmayan yılan bin yaşıyor. Ama unutulmaması gereken bir gerçek var ki bir suçu işleyen kadar o suça göz yuman da suçludur. Ne suçundan mı bahsediyorum? Dünya’nın dört bir yanında her gün başkaları daha güzel takılar takıp, daha güzel koksun diye ölen insanlar, işkence edilen hayvanlar ve hatta dalından koparılan her bir bitki. Fakat bu olayın parayı bulup paralı asker sistemini çıkaran Lidyalıların sonu gibi olması çok muhtemel, kim daha çok para verirse patron o olur.
Bu nedenle bence gelecek nesillere bırakabilecek en güzel dünya eğitimcilerin ve doktorların önceliğinin para değil gelecek nesillerin bomboş büyümemesi ve insan hayatı olduğu; öğrencilerin sadece daha yüksek mevkiilere gelmek ve ailelerini gururu değil de sevdikleri, başarılı oldukları hatta kendi alanlarını geliştirip bilime, sanata, spora katkıda bulundukları; zengin kadınların tam tur tek taşları için Ruanda’da insanların ölmediği; terör örgütleri ile savaşan hükümetlerin arasında kalan halkların ölmediği bir dünya ya da en azından insanların bazı şeylerin farkında olduğu veya öğrenmeye çalıştığı bir dünya olmalıdır. Kısaca gelecek nesiller olan gençlere verilebilecek en güzel kazanım araştırma, öğrenme, kendi egoları altında ezilmeme, her canlının bir çiçeğin, böceğin bile canının değerli olduğunu ve kendini tanrı zannedermişcesine o canı alamayacağını bilmesi, şiddetin sadece fiziksel olmadığını anlaması olabilir.
Bu liste uzayıp gider ama en basidinden yaşanılabilir dünyanın yeşili koruyalım, dünya barışı, kutup ayıları çok yalnızdan öteye gidebileceğini düşünmemiz gerek ki yaşadığımız çağda internet sayesinde çok kolay olduğu kanısının aksine bilgiye en azından objektif ve doğru bilgiye ulaşmanın daha zor olduğu da yadsınamaz çünkü internetin doğru bilgilerin yanında çok fazla bilgi kirliliğini de bulundurması su götürmez bir gerçek aslında bize doğru ve yanlış bilgiyi ayırt etme özelliği kazandırması bir artı sayılabilir ayrıca bir bilgiyi tek kaynaktan okumanın ve aynı görüşü savunan bir sürü kitaptan okumak yerine farklı görüşleri okuyup muhakeme yeteneğimizi kullanarak kendi doğrularımızı oluşturmamızın da daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Tabii bu doğrular daha çok öğrendikçe ve daha çok tecrübe edindikçe değişebilir ki şu insanlığın başından beri bir şeyler keşfedip bazı yargıları kesin kabul etmemize ragmen hepsinin değişebilir nitelikte olması örneğin yüzyıllar önce Dünya’nın düz kabul edilmesi ve yuvarlak olduğunu savunanların boynunun vurdurulması ve sonradan bu insanların haklı olduğunu öğrenmemiz de bize belki de şu an bildiklerimizin bilmediklerimize oranla devede kulak kalacak kadar az olabileceğini ve her yeni düşüncenin bize başka bir bakış açısı kazandıracağını hatırlamamızı kolaylaştırır. Bana kalırsa herkes için yaşanabilir bir dünya için çıkan her çatlak ses dinlenmeye değerdir. Yani yaşanılabilir bir dünyayı düşünebilmek için bile insanlık olarak aşmamız gereken çok problemimiz var.