Eğer çocukları tırtıllara benzetecek olursak aileler de koza olurlar. Bu benzetmede çocuklar iyice büyüyüp kendi ayakları üzerinde durabilecek zamana gelene kadar aileleri, tıpkı kozalar gibi çocuklarını korur, kollar, besler ve büyütürler. Peki bu koza sürecinin uzaması halinde neler meydana gelir?
Ailenin çocuğunu korumak ve kollamak istemesi başta kötü olmayan ya da sadece kötü görünmeyen içgüdüsel bir histir. Hiçbir aile çocuğunun zara görmesini ya da üzülmesini istemez, bu yüzden onları ellerinden geldiği müddetçe korumak isterler. Bu korumanın en kolay yapılabileceği zaman ise çocuklarının “dizlerinin dibinde oturdukları” zamandır, ancak bu sürenin uzaması hem aile hem çocuk için zorlu ve acı verici süreçlerin kapılarını açacaktır. Çünkü ailenin yanı daha rahattır, yani en azından sayısız koşullar altında… Her nasılsa ben insanların zorlanması gerektiğini savunurum, bana göre zorluklar insanların büyümelerini ve güçlenmelerini sağlar. Çocukların aileleri varken korktukları zaman onlara sarılıp onları rahatlatacak kişileri vardır. Ne acımasızca ki hayat her korktuğumuzda yanımızda bize sarılıp bizi rahatlatacak başka kişileri çıkaramayabiliyor, bu bir gerçektir ki ailelerimiz de her daim bizim yanımızda olamayacaklar. Bu sebepten mütevellit ben yatılı okulları çocukların hayatta daha sağlam olabilmelerinde çok büyük katkılarını olduğunu var sayarım. Kanımca ailelerinden ayrılan ve kendi başlarının çarelerine bakmak zorunda kalan çocuklar, hayattaki çoğu şeyi daha çabuk öğrenirler. Kendileri ile aynı koşulda olan kişilerle iç içe kalırlar, hastalandıklarında da aileleri olmadıklarından bu çocuklar onların başında beklerler ve onlarla ilgilenirler. Bu kişilerle kan bağları olmasa da kardeş olurlar hatta aile olurlar. Çünkü, birbirlerinden başka kim vardır ki çevrelerinde onlar büyürken? Arkadaşlıkları çoğu çocuktan daha güçlü olur ve daha uzun süre dayanır ; bu zorlu, soğuk koşullarda hep beraber büyüyüp, omuz omuza durmuşlardır her zaman. İşte bu yüzden taştan bir duvar kadar sağlam ve kalıcılığı olan arkadaşlıkları olur. Elbette bu süreçte herkesle arkadaş kalmayacaklardır ama, mutlaka onları üzen, kıran yahut onların üzüp kırdıkları kişiler karşılarına çıkacaktır. Bu durumlar da onların kendilerini ve çevrelerini tanımalarında yardımcı olur. Kendini tanıyan bir birey sınırları olan bir bireydir ve bu sınırlar da insanların kişiliklerinin dış çizgileridir. Tıpkı bir resim gibi, bu sınırlar resmin ya da daha doğrusu çizilen şeyin temellerini oluştururlar. Bizim konuştuğumuz konu için çizilen şey çocuğun kişiliği oluyor.
Ben her ne kadar yatılı okula gitmeyi mantıklı bulsam da her iki bakış açısından da zor olmadığını söylemek doğru olmazdı. Bu çocuk için kolay bir süreç değil, düşünsenize tüm rahatınızdan, annenizin şefkatli kucağından, babanızın güvenli kanatlarının altından çıkıp; çok yabancı çok huzursuz bir ortama gidip orada başınızın çaresine bakmaya çalışıyorsunuz. Her gün evinizin, yatağınızın ve ailenizin hasreti ile düşlere dalıp, aynı yalnızlık ve boşluk ile kalkıyorsunuz bu düşlerden. Alışması da epey zaman alıyordur başlarda, bir de uzun bir süre sonra eve döndüğünüzde gelen o arada kalmışlık hissi… Evdeki muhabbeti anlamamakla beraber okuldaki sohbetleri arama hali. Bir de bunun yanında işin aile boyutu var, yavrunuzun siz yokken nasıl zorluklarla karşı karşıya geldiğini düşünmek ve sizin yardımcı olup, el atamayacağınız kadar uzakta olduğu gerçeği bile yeterince tüyler ürperttirici. Ya can parçanız siz onun yanında değilken doğru dürüst şeyler yemiyorsa? Ya geceleri üstü açıksa? Ay o çocuk akıllı da uyumaz ki, kesin üstü açık uyuyordur şimdi… Bu gibi düşünceler de ailelerin içlerini yerken yaşanan bu süreç için kolay olduğu aleyhinde yapılacak her yorum yalan sayılabilir. Ama her ne olursa olsun işin sonunda iki tarafın da “İyi ki…” diyeceği şeyler vardır.
Ben elbette bunları bildiğimden yazmadım, sadece insanların görüşleri ve kendi fikirlerim üzerinden yaptığım naçizane bir yorum bu. Elbet böyle olmayan deneyimler vardır ya da olacaktır, ki olmalıdır da. Her ne olursa ne kadar zor olursa olsun bunun yaşanılmasının zararlı olduğunu düşünmediğim bir deneyim bu yatılı okul deneyimi. Gönül ister ki bu deneyimi yaşayalım lakin bunu yaşamamanın da bizlerden götürdüğü manevi ufak şeyler var. Ama bu da hayat değil mi? Bu olmadıysa olgunlaşmamız için mutlaka başka bir kapı açacaktır, herkese böyle bir kapı açar çünkü…