Gizem

             Yağışlı ve karanlık bir gündü. Etrafta, uğuldayan rüzgârın sesi, kargaların çığlıklarına karışıyor, ortaya çıkan garip sesler korku filmlerini aratmıyordu.  Sokağın köşesinde bir küme halinde duran serseriler, baygın gibi kendilerinden geçmiş bir halde, sokaktan gelen geçenleri taciz edercesine yorgun ve patlak gözleriyle kesiyorlardı. Sokağın başında özel şoförü olduğu hemen anlaşılan, kendisi şık giyimli bir adam lüks aracı ile yoldan geçmeye çalışıyor ancak serseriler adamın yolunu keserek para istiyorlardı. Parayı verene kadar etmedikleri kötülük kalmadığı gibi arabasını da hırpalıyorlardı. Adam neye uğradığını şaşırıyor, kendini zor bela oradan uzaklaştırıyordu.

               Adamın yaşadıkları onu derinden sarsmıştı. Evine geldiğinde kan ter içinde kalmıştı. Serseriler belli ki ondan bir şeyler istiyordu. Basit bir para isteme durumu olmadığını düşünüyordu. Sinirinden hala elleri titriyordu. Önce bir duş aldı, sanki temizlendi, yeniden doğmuş gibiydi. O gün yaşadığı olayları avukatlarına ve tanıdığı emniyet müdürüne teker teker anlattı. Avukat ve emniyet müdürü Çağrı Bey’i yalandan teselli edip gönderdiler. Çağrı Bey, gelişmiş bilgisayar teknolojisi şirketinin kurucusu ve yönetim kurulu başkanıydı. Şirketi ile ilgili her türlü bilgi, denetim sonuçları ona gider, en önemli fikirler ondan çıkardı. Aynı zamanda matematikte bulunamayan bir formülü bulmuş, ülkesinin gururu, hep örnek alınacak ve hatırlanacak bir isim olmuştu. Çağrı Bey on dokuz yaşına kadar okulunda başarılı sayılmayan, derslerinden kalan bir insandı. Ancak, zamanla onu neyin değiştirdiğini kimse bilmiyordu ama bu değişim birçok insanı pozitif yönde etkilemişti. Şirketin altın dönemlerini yaşamaktaydı. Çalışan herkes mutluydu çünkü maaşlarını zamanında alıyor, her türlü sosyal olanaklardan yararlanabiliyorlardı. Ülkenin içindeki kaos hiçbirini etkilemiyor, çalışanlar büyük bir özveri ile işini yapmaya devam ediyordu. Çağrı Bey her zaman olduğu gibi işine güler yüzlü geliyor, yine önemli fikirleri uygulamaya devam ediyordu. Avukatları olan gelişmelerden Çağrı beyi haberdar ediyor korkulacak bir şeyin olmadığını söylüyorlardı. Çağrı Bey’in yolu serserilerin bulunduğu yerin tam önünden geçtiği için katlanılması da zor oluyordu. Çağrı Bey, hiçbir şeye odaklanamıyor, sürekli “ya bugün de aynı şeyleri yaşarsam” diye tekrarlayıp duruyordu. Her şey sanki üstüne doğru geliyordu. Elleri stresten titriyor, bir türlü engel olamıyordu. Peki, bu sadece panik ve korku ile mi ilgiliydi yoksa on dokuz yaşından sonraki dönemle bir ilgisi var mıydı? Çağrı Bey, tavsiye üzerine henüz deneme aşamasında olan bir hapı kullanmıştı. O hapı kullandığında çok hızlı bir etki ile karşılaşıyordu. Bunu kullanmasıyla birlikte, eski şeyleri tüm ayrıntılarına kadar hatırlayabiliyor, okuduğu her satır aklında kalıyor ve beyni yeni geliştirilebilecek önerileri birbiri ardına sıralayabiliyordu. Hapın içindeki maddeler, beyninin düşünme kapasitesini geliştiriyordu. Ancak, kısa sürede olağanüstü katkı sağlayan bu madde aynı zamanda Çağrı Bey’e zarar veriyordu. Zararın farkındaydı ve kendi kendine “fazla bir vaktim kalmadı, bu durumdan bir an önce kurtulmalıyım” diyordu.

Karar vermişti, ertesi gün haplarını almamıştı. Öksürmeye başladı, kafasında hiçbir şey yoktu. Başarı kaydettiği matematik, aklında sadece bir köşede kalmış minik bir sis bulutu gibiydi. Yaptığı yazılımlar, buluşlar sanki farklı bir şeyin ürünüymüş ve hayatına hiç girmemiş gibi geliyordu. Bir an önce işi bırakmalıyım diye düşünüyordu ama şirketine zarar vermeden bu işi halletmesi gerektiğini de kavrayabiliyordu. İşi bıraktı, evinde bolluk içinde yaşayabileceği bir birikime sahipti. Hapı aniden bırakması ona üç ay boyunca dayanılmaz acı çekmesine neden oldu ancak sonrasında normal hayatına dönebildi. Çektiği acılar yaptığı hataların bedeli gibiydi.

KAYNAK:

https://neslybrit.wordpress.com/tag/yagmur/

http://hayyuzbinkunduz.blogspot.com.tr/2013/08/

(Visited 172 times, 1 visits today)