En iyi arkadaşımla birlikte her zamanki gibi okuldan çıktıktan sonra yürüyorduk. Aynı apartmanda oturduğumuz için okula da birlikte yürüyorduk, eve de. Bu şekilde tanışmıştık zaten. Ela’yı sadece bir yıldır tanıyordum ama bu kısa sürede en iyi arkadaşım olmuştu. Yürüme mesafesi fazla olduğu için çoğu zaman bir yerde dururduk, dinlenirdik ve tekrar devam ederdik yürümeye. Yine aynısını yapmıştık. Sahilde bir banka oturup simit yemiştik. İstanbul’a bir yıl önce taşınmıştım ve Ela buraya alışabilmem için bana çok yardım etmişti.
Çok fazla zaman kaybettiğimizi fark ettiğimizde hemen ayaklanıp yürümeye devam ettik. Çok fazla trafik vardı, hala alışamamıştım bu trafiğe.İnsanların boşuna kornaya basmaları, gereksiz yere kavga etmeye başlamaları gerçekten sinirimi bozuyordu. Ama yapabileceğim bir şey yoktu. Bu yüzden her insanın yapmaya çalıştığı şeyi yani umursamamaya çalışıyordum. Karşıdan karşıya geçerken büyük bir korna sesi kulaklarımı doldurdu. Ne olduğunu hala anlayamamıştım. Yerde yattığımı biliyordum ama yanımda birisi daha vardı, anlayamıyordum kim olduğunu. Yavaşça doğrulup yanıma baktığımda Ela’nın yerde yattığını gördüm. Ne olduğunu ancak şimdi anlayabilmiştim. Biz karşıdan karşıya geçerken bir araba bize çarpmıştı. Bunları düşünürken Ela’nın yerde hareketsiz yattığını görmüştüm. Korkmuştum. Ela’yı gören insanlar ambulansı aramaya başlamıştı. Bense sadece yanında oturmuş ona bakıyordum. Anlayamıyordum. Şok olmuştum. Hiçbir şey yapamıyordum, konuşamıyordum, yardım çağıramıyordum. Kendimi bir zavallı gibi hissediyordum. Ambulansın sesini duyunca kendime gelebilmiştim. Acil tıbbi teknisyenler (ambulansın içindeki görevli hemşirelere verilen ad) Ela’yı götürdükten sonra bir taksiye binip hastaneye gitmiştim. Hastanedeki hemşirelerden birisi başımın kanadığını söylediğinde şaşırmıştım çünkü hissetmemiştim, hissetmiyordum. Ama umursamadım. Hemşire inatla başıma dikiş yapılması gerektiğini söylüyordu ama şu anda tek düşündüğüm Ela’ydı. Durumunun nasıl olduğunu bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum.
Daha annesine söylemediğimi hatırlayınca cebimde telefonumu aradım ama bulamamıştım. Kaza olduğu sırada düşmüş olmalıydı. Yanımda bulunan tanımadığım bir kişiden telefonunu isteyip annesini aramıştım. Çok seviyordum Ela’nın annesini, üzülmesini hiç istemiyordum ama söylemek zorundaydım. Annesini aradıktan sonra sadece oturup bekledim, bir haber gelmesini, bir şeyler söylemelerini bekledim ama olmadı. En sonunda Ela’nın annesi geldiği sırada doktor ameliyathaneden çıkmıştı. Ailesinden birisi olmadığım için bana ne olduğunu söylemiyorlardı bu yüzden annesinin yanına gitmişti çıkan doktor. Ela’nın annesinin yüzünü izlemeye başlamıştım. Kötü bir haber olsa üzüleceğini ve böylelikle durumların iyiye gitmediğini anlayacaktım. Beklemediğim bir sırada annesi hıçkırıklar içinde ağlamaya başlamıştı. Neden ağlıyordu, neden çığlık atıyordu? Yanına gittiğim an bana sarılmıştı. Hiçbir şey söylememişti sadece kulağıma bir şeyler fısıldamıştı. Fısıldadığı şey ise tatlı küçük kızının artık yaşamadığı olmuştu.
Kazanın üstünden neredeyse 3 ay geçmişti ve annem beni bir psikoloğa götürmeye karar vermişti. Düzelmiyordum, her gün sadece yatağımda yatıp yemek yemekten başka bir şey yapmıyordum, kimseyle konuşmuyordum. Annemde psikoloğa gitmemin bana yardımcı olacağını düşünmüştü. Gitmek istemiyordum ama ihtiyacım olduğunu biliyordum. Psikoloğa gittiğimde, psikolog bana, olan her şeyi anlatmam gerektiğini söylemişti. Daha düşünürken bile gözlerim dolarken nasıl anlatabilirdim? Ama anlatmıştım, nasıl olduğunu bilmiyorum ama her şeyi anlatmıştım. Söylediklerim karşısında kadın bana bunları söylemişti:
” Sakın arkana bakma! Geçmişte yaşadıkların geçmişte kaldı. Anı yaşamaya çalış. Sen de ansızın arkadaşın gibi ölebilirsin, hayatındaki herkes ölebilir ve senin bu konuda yapabilecek hiçbir şeyin yok. Hala hayattayken bu şekilde geçirme zamanını. Sevdiklerinle geçir. Geçmişte tıkılı kalma. Bu senin hayatın ve kimse için bu kısa hayatı kendine işkence etmekle geçirme!”