Cuma akşamı ailemle çok kötü kavga etmiştim. Çok gereksiz fakat büyük bir kavgaydı. Ailede en sevdiğim kişi olan abimle bile aramız açıldı. Gece çok uzun bir süre ağladım. Gözlerimin içindeki kılıcal damarlar patlayacak gibiydi, kıpkırmızı. Gözlerimi açtığımda her yer bulanık görünmeye başladı. Yapabileceğim tek şey yüzümü yıkayıp uykuya dalmaktı. Saat 02.30 gibi yatağa girdim ve uyumaya çalıştım. Bu son iki haftada yaşadığım her şey bana ağır geliyordu. Hiçbir şekilde mutlu olamıyordum çünkü geriye ne ben ne de sevdiklerim kalmıştı. Sadece bu koca şehirin verdiği acı ve gözyaşlarıydı arda kalan. O kadar bıkmıştım o kadar daralmıştım ki. Bu şehir, bu insanlar, kalbimdeki kırıklar, annemin babama bağırışları, okumamam gereken mektuplar hiç görmemem gereken mesajlar. Bunların hiçbiri benim kaldırabileceğim şeyler değildi. Uyumaya çalıştım fakat olmuyordu. Kafamın içindeki o çığlıklar susmuyordu.
Uyanır uyanmaz Eylül aradı ve son teslim tarihi salı olan projeyi bugün bitirmemiz gerektiğini söyledi. Hemen yüzümü yıkadım, üstümü giyindim, çantamı da hazırlayıp Eylüllere gittim. Eve giderken annemlere haber vermeyi unuttuğumu fark ettim fakat gerçekten hiç umrumda değildi. Dün geceden sonra onlarla muhattap olmamı benden asla bekleyemezlerdi. Eve girdim, Eylül yüzüme baktığında şaşırmış bir şekilde ne olduğunu sordu. Tabii ki de geçiştirdim ve ödevi yapmaya başladık. 2 saatimizi ödeve harcadık ve sonunda ödev bitti. Dışarı çıkıp iyi bir alışveriş yapmaya karar verdik. Taksiye bindiğimizde annem aradı. Nerede olduğumu ve ne yaptığımı sordu, ben de açıkladım. Amacım evden uzaklaşmak ve biraz kafa dağıtmaktı. Eylül de bana bu konuda yardımı dokunabilecek tek kişiydi. AVM’ye geldik. Eylül’e tüm olayları anlattım ve Eylül’ün bana acıyışı beni daha da kırdı. İçimden bir ses “Keşke anlatmasaydın.” dedi. Fakat artık çok geçti 6 yıllık arkadaşımın bunları bilmeye hakkı olduğunu düşündüm. Anlatabileceğim kimsem yoktu taa ki ona anlatana kadar. O da zaten olabildiğince bana yardım etmeye çalıştı. Dertlerimizi iyice döküp sonra da her şeyi unutup bol bol alışveriş yaptık. Anneme o kadar sinirliydim ki tüm parasını harcayana kadar durmak istemedim. Akşam oldu ve bir kafeye gidip oturmaya karar verdik. Kafe’nin ortamı tam benlik değildi. Daha çok büyük insanların takıldığı bir yerdi bu nedenle çok beğenmemiştim. Kalkmak istedim çünkü kafamdaki o ses bu sefer her şeyin daha da kötüye gideceğini mırıldadı. Bunu Eylül’e söylemedim, söyleyemedim. Artık bu sorunlardan kafamdaki seslerden çığlıklardan kurtulmam gerekiyordu. Oturmaya devam ettim. Neden bilmiyorum kalbim hızlı atmaya ve kulaklarımda bir basınç oluşmaya başladı. Hiç ama hiç iyi hissetmiyordum. Dayanmam gerekiyordu günümü mahvedemezdim, oturmaya devam ettim.
Sipariş verdik ve garson gittiğinde Eylül ağızı açık bir şekilde arkamda bir yere bakakaldı.”İyi misin?” diye sorup durdum fakat verdiği tek cevap “Sakın arkana bakma!” oldu. Bu cümleyi en az 4-5 kere gergin bir şekilde tekrarladı. Arkama bakmamam gerektiğini bilmeme rağmen inat ettim ve baktım. Aklım durdu. Kalbimin atış hızını bu kadar sert ve sık duymak beni daha da panik yaptı. Nefes alıp vermeye çalıştım. Bu saatten sonra her şey değişmişti. Buraya gelmemeli burada olmamalıydım. Bu iğrenç varlık benim babam olmamalıydı. Babam ve geometri öğretmenim birlikte arka masada oturuyorlardı. O kadar yakınlardı ki sanki annemle değil de onunla evliymiş gibiydi. Birazcık düşündüm ve hemen telefonumun kamerasını açıp fotoğraflarını çektim. Eylül yaptığım şeyin yanlış olduğunu söyleyip durdu ama artık bu iş bitmeliydi. Annemin yazdığını idda ettiği ve yalan mektup olduğunu söylediği o iğrenç kadının yazdığı o iğrenç mektup. Telefonunda annemin bulduğu konuşma ekran görüntüleri. Her şey bir bir yerine oturdu. Yeterince fotoğraf çekmiştim. Kalktım ve yanlarına gittim. Eylül masada oturmaya devam etti. Babam da İlkim denilen şeref yoksunu da beni görünce ne yapacağını şaşırdı. Babamın üstüne masadaki her şeyi fırlattım sıcacık kahvesinin onun canını yakışını izlerken aldığım keyif son iki haftada yaşadığım her şeyin intikamı gibiydi. “Size o kadar acıyorum ki…” dedim ve Eylül’le birlikte kafeden çıktık. Eylüle bunları yaşatmak çok ayıp oldu fakat sinirimi atamamak beni daha da çok yoruyordu. Anneme olayları anlatmak ve her şey için özür dilemek için eve koşa koşa gittim. Eve girdiğimde kimse yoktu. Annemin mutfakta olacağına emindim koşa koşa ağlayarak mutfağa girdim. Karşımda duran annemin cesetini ve etraftaki kanları görmemle bayılmam bir oldu. Uyandığımda aklımdan geçen tek şey ise bir daha uyuyakalıp sonsuza dek uyanmamaktı.