Bazı olayları kontrol edebiliriz fakat bazı olaylar kontrolümüz altında değildir. Bir orman yangını başlatabilir ya da başlattığınız bir orman yangınını kontrol altına alabilirsiniz fakat bir depremi başlatıp istediğiniz zaman da o depremi durduramazsınız. Ülkemiz Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üzerinde ve deprem riski yüksek olan bir konumda yer alıyor. İstanbul, Çanakkale, İzmir gibi yüksek nüfuslu şehirlerimiz ise deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde bulunuyor.
Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üzerinde bulunup deprem riski yüksek olan ülkelerden biri de Japonya. Japonya en yıkıcı depremlerinden birini 11 Mart 2011’de yaşadı. Deprem 9.0 büyüklüğündeydi ve 6 dakika sürdü, depremden sonra bölgede 37.9 metreye varan tsunami dalgaları meydana geldi. Depremde 15.828 kişi hayatını kaybetti, 6.126 kişi yaralandı ve 2173 kişi kayıp olarak belirlendi.
Japonya birçok tektonik plakanın üzerinde bulunuyor ve yılda yaklaşık 1000 sarsıntı yaşıyor. Japonlar bu duruma alışmış ve sarsıntıları soğukkanlılıkla karşılıyor. Peki Japonya’da bu kadar çok sarsıntı olmasına rağmen neden hiç can ve mal kaybı olmuyor? Sizce Türkiye’de de bu kadar sarsıntı olsa, sarsıntıları can ve mal kaybı olmadan atlatabilir miyiz?
Japonya, deprem müdahale mekanizmaları, altyapı ve vatandaşların olası felaketlere hazırlanması durumunda büyük çaba harcıyor. Büyük şehirlerdeki yüksek binalar, depremde sarsılmak yerine sallanacak şekilde inşa ediliyor ve bu şekilde binalar daha güvenli oluyorlar. Belli bir büyüklüğün üzerindeki depremlerde ise nükleer santraller otomatik olarak çalışmayı durduruyor. Ayrıca halk deprem anında ne yapılması gerektiği hakkında bilgilendiriliyor.
Japonya’daki depremin bir benzeri 17 Ağustos 1999’da Marmara’da yaşandı. Deprem 7,5 büyüklüğündeydi ve 45 saniye sürmüştü. Deprem Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedilmişti. Bilanço ağırdı, resmi raporlara göre deprem sonucunda 17.480 ölü, 23.781 yaralı vardı. Birçok bina yıkılıp harabeye dönmüştü. Depremden 4 gün sonra bile göçük altından insanlar çıkarılmıştı. Japonya’daki depremle karşılaştırıldığında Marmara depremi daha düşük şiddetli bir deprem olmasına rağmen maalesef can kaybı daha fazlaydı. Peki bunun sebebi neydi?
Ülkemizde son zamanlarda her boş araziye bina inşa ediliyor, bu da beraberinde çarpık kentleşmeyi getiriyor. Müteahhitler masraftan kaçınmak için binaları kalitesiz malzemelerden yapıyor bu sebeple bina herhangi bir sarsıntı durumunda kolayca yıkılıyor. Halk deprem anında ve sonrasında ne yapacağını bilmiyor. Bunun sonucunda yaşadıkları panikle kendilerine veya çevresindekilere depremden daha fazla zarar verebiliyor.
Özellikle İstanbul gibi nüfusu çok olan ve deprem riski yüksek olan şehirlerde halk deprem hakkında bilgilendirilmeli ve çarpık kentleşme olabildiğince azaltılmalıdır. Binaların kontrolü düzenli olarak yapılmalı, eğer bina sağlam değilse veya kaçak inşa edilmişse yıkılıp yerine yeni ve sağlam binalar inşa edilmelidir. Çok katlı binalar deprem anında sarsılacak şekilde değil sallanacak şekilde inşa edilmelidir. Ama en önemlisi tüm bu bilgileri işleyip uygulamaya dökecek insanoğlunu eğitebilmektir. Sizce de öyle değil mi?