Bundan 102 yıl önce bu millet büyük bir sınavdan geçti. Analar, evlatlarını; kadınlar, eşlerini; babalar, oğullarını cehennemin dünyadaki tabiri olan harbe göndermek zorunda kaldı. Daha 15 yaşlarında büyük sorumluluklar alan minik fakat cesur yürekli çocuklar silah tutmak zorunda kaldı. Peki neden? Neden o analar ‘ vatan sağ olsun! ’ dediler? O çocuklar daha savaş nedir bilmeden yuvalarını bırakıp büyük fedakarlıkta bulundular. Onların hakkını asla ödeyemeyiz. Bunun bir karşılığı olamaz elbet.
Çanakkale Savaşı yaklaşık 8.5 ay sürdü ve 250.000 civarında vatandaşımızı kaybettik. Üniversiteler mezun veremedi. Atatürk’ün de dediği gibi ‘Biz Çanakkale’de bir darülfünun gömdük.’ Ülkenin genç nüfusu yok olmak üzereydi. Komutanlar askerlerinin, nüfusu korumak için köylerine birkaç günlüğüne dönmelerine izin verdi. O askerler sıcak yuvalarından vazgeçtiler ülkemize düşmanlar ayak basmasın diye. Hepimiz ”Kınalı Hasan” hikayesini duymuşuzdur. Annesinin, oğlunu savaşa saçına kına yakıp göndermesinin bir sebebi vardı. Onların yöresinde kurban edilecek koçların kafası kınayla süslenirmiş. O da oğlunu vatan, millet ve Allah yoluna kurban vermiştir. Bir anne için ne büyük imtihan…
Savaş sırasında cephe hattında yeterli asker olmadığı için dönemin padişahı lise talebelerini de savaşa çağırmak zorunda kalmıştır. 15-19 yaşlarında olan çocuklar savaşa katılmak durumunda kalmıştır ve bu ‘Hey Onbeşli’ türküsüne konu olmuştur. Ne yazık ki halkımız bu türküyü düğünlerde zıplayıp oynarken dinlemekte.
Toplum olarak çoğu şeyin farkına varamıyoruz. Üzerinde bulunduğumuz toprakları, kanlarını son damlasına kadar akıtarak kazanan o koca yürekli korkusuz kahramanlarımızı neden bütün yıl unutup da sadece bir gün hatırlıyoruz? Belki de insanlığımızı yavaş yavaş kaybetmemizdendir bu duyarsızlığımızın nedeni. Yoksa koskoca millet nasıl olur da tarihini zihninin bir köşesine fırlatıp geçmişinin unutulmaya yüz tutmasına izin verir. Hangi millet yüz binlerce vatandaşının gözünü kırpmadan canını feda etmesini unutabilir? İçinde yaşadığımız topraklar o kadar değerli ki onca insan, ana, baba, evlat gözlerini kırpmadan canlarını feda ettiler. Bunları unutmamalı ve geçmişimizi, tarihimizi bilmeliyiz. Onlar bir tarih kitabının tozlu sayfaları arasında unutulmak için bu kahramanlık destanını yazmadılar. Bunları öğrenmeli, gelecek nesillere eksiksiz aktarmalı ve bunlardan ders çıkarmalıyız. Bugünlere nerelerden geldiğimizi, kimler sayesinde huzur içinde yaşadığımızı bilmek boynumuzun borcu. Döktükleri her bir damla kan için onlara minnettarız. Bugünkü özgürlüğümüzün sebepleri onlar. Peki, ya kazanamasaydık? Ya o mehmetçikler engel olamasaydı düşmanın topraklarımıza girmesine? Bugünkü rahat yaşantılarımız olamazdı değil mi? Ben bu yazıyı yazamıyor, sizler okuyamıyor olurdunuz. Hepsinden önce vatanımızdan, milli benliğimizden olmuş olurduk. Türk nesli belki yok olup giderdi. Unutulmaya yüz tutardık başka milletler gibi. Bunun bilincinde olup ülkemize vatanımıza yararlı bireyler olmalıyız. Ülkede savaş çıksa anında yurtdışına kaçacak insanlar var. O şehitlerimiz, bizlerin kendimiz dışında bir şey düşünmeyip korkaklar gibi kaçalım diye canlarından olmadılar. Sonuna kadar bu topraklarda bağımsızlığımız, milletimiz için mücadele vereceğiz. Ecdatlarımız pes etmedi, biz de pes etmeyeceğiz. Ne mutlu Türk’üm diyene!