Bağımsızlık ve Yeniden Doğuş

27 Aralık 1919 sabahı, Ankara’nın sokakları, uyanışın getirdiği bir enerjiyle doluydu. Soğuk hava, evlerin bacalarından yükselen dumanlar arasında kaybolmuştu. Gök, gri bulutlarla örtülüydü ama bu kasvetin arasında parlayan güneş, yavaşça ışıklarını yaymaya başlamıştı. Şehirde her şey çok farklıydı; sanki tüm halk, büyük bir nefes almış, umut dolu parıldayan gözlerle bir şeyler bekliyordu. O sabah, Atatürk’ün Ankara’ya geleceği müjdesini alan herkes buluşmuştu. Kimi iş yerinden, kimi evinden, kimi ise sadece meraktan dışarı çıkmıştı. Yüzlerde umut ve heyecan haşep olmuştu; huzurla karışmış bir beklenti ve coşku hâkimdi.

Sokaklar, pencereler, çarşıların köşe başları, yüzlerce insanla dolup taşmıştı. Kadınlar baş örtülerini sıkı sıkı sararken, erkekler de en temiz elbiselerini giymişti. O gün Ankara’nın havası, sanki büyük bir bayramı andırıyordu ve bu bayramın adı “bağımsızlık”tı. İnsanlar birbirlerine sıkıca sarılıyor, gözyaşlarıyla yoğun bir duygu yaşıyordu; ama hepsi aynı noktaya, aynı yüce kişiye, Atatürk’e odaklanmıştı. O kalabalığın içinde bir kez daha derin bir nefes aldım; heyecanım içimde büyüyordu. Beklediğimiz bu anı, kalbimde derin bir his olarak taşıyor, adeta kalbim coşku içinde çarpıyordu. Bu, yalnızca bir liderin karşılanışı değil, bir milletin özgürlüğüne kavuştuğu, yeniden doğuş anıydı.

Ve sonra… Yavaşça, siyah bir araba meydanın köşesine doğru yaklaştı. Arabadan inen kişi, zamanın akışını durdurmuş gibiydi. Gözlerim ona kilitlenmişti. Atatürk, duruşu ve beden diliyle tanınan bir liderdi; gözlerinde hem bilgelik hem de halkına olan derin güven ve sevgi parlıyordu. Her adımı, bir halkın kaderini değiştiren bir adım gibiydi. Duruşu, büyüklüğü hissettirirken, aynı zamanda halka olan yakınlığı da dikkat çekiyordu. Herkes, o an gözlerini ondan alamıyor, kalpleriyle onu selamlıyordu.

Atatürk’ü görünce bir anda sokaklarda derin bir sessizlik hâkim oldu. O anın verdiği duyguyu kelimelere dökmek zor. Hiçbir söz, bu anı tam anlamıyla ifade edemezdi. Yüzlerde gurur ve sevgiyle dolup taşan bir hava hâkimdi. Gözyaşları akıyor; bunlar mutluluk gözyaşlarıydı. Gözlerimizdeki sadece sevgi vardı. Atatürk, halkına doğru yürümeye başladığında etrafındaki insanlarla güçlü bir bağ kuruyordu. Herkes ona sadece bir lider olarak değil, aynı zamanda bir dost olarak bakıyordu. O an, tarihin akışını değiştirecek bir anın içindeydik.

Atatürk’ün yüzünde, mücadelesinin, zaferlerinin ve halkının geleceğine olan derin inancının izlerini görmekteydim. O an, sadece bir adamın değil, bir milletin yeniden doğuşunun simgesiydi. Ankara’nın sokakları, o günden itibaren yalnızca bir şehir olmaktan çıkıp, aynı zamanda Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin kalbi haline gelecekti.

Herkes bir araya gelmişti; kucaklaşmalar, coşkulu sesler yükseliyordu. Bir yanda Atatürk’ün vakur adımları, diğer yanda ise halkın yüreği vardı. O günden sonra, Atatürk’ün adı, bu şehirde ve halkın kalbinde sonsuza kadar yaşayacaktı.

(Visited 4 times, 1 visits today)