Tarihler 27 Aralık 1919’u gösteriyordu. Herkes heyecanlı bir bekleyiş içindeydi. Onu görmek için can atanlar arasında ben de vardım. Davullar ve zurnalarla onu karşılamaya hazırdık. Mustafa Kemal Paşa’yı görmek için çok heyecanlıydım. Her an gelebilirlerdi, sabırsızlık içindeydim ve içimde kelebekler uçuyordu. Vatanımızı kurtaran ulu önderimizi görmek ve ona bir selam dahi olsa verebilmek çok istiyordum. O, hepimiz için çok önemliydi ve onu çok seviyorduk.
Ben de tüm içtenliğimle ona bir mektup yazdım. Mektubumda, onun ne kadar cesur, azimli, gözü pek ve hoşgörülü olduğundan, ona büyük bir minnet borçlu olduğumuzdan bahsettim. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları gelmek üzereydiler. Mektubumu vermek için çok heyecanlıydım ve içimden “Acaba mektubumu beğenecek mi?” diye düşündüm. Mektubumu yazmak için çok uğraşmıştım. O ve silah arkadaşları, aynı zamanda vatanımızı canlarını dişlerine takarak savunan tüm askerlerimiz bizim için birer pırlantaydı. Hayatlarımızı onlara borçluyduk.
Tüm bunları düşünürken bir anda buraya doğru gelen birkaç araba gördüm. Gelen onlardı. Davullar ve zurnalar çalmaya başladı. Herkes sevinç çığlıkları atmaya başladı. Mustafa Kemal Paşa arabadan indi. Ona yolu açtık. Tüm bunlar olurken kalabalık daha da büyüdü. Paşa’nın masmavi gözleri parlıyordu. Onu gördüğüm için çok mutlu oldum. Kalabalığı aşıp mektubumu ona verdim. Yüzümü sımsıcak bir gülümseme kapladı. Kalbim o soğukta sımsıcak oldu. O akşam eve gidince mutluluktan uyuyamadım.