Evde yine annemin bağırışlarını duydum. Sabah uyanmamın sebebi buydu ama ben buna alışmıştım çünkü haftada en az üç gün annem ile babam kavga ederlerdi. İç çekerek uyanıp yatağımı topladım ve mutfağa gidip kendime kahvaltı hazırladım. Sonra dışarı çıkıp yürümeye başladım. Tabii ki arkadaşlarımla buluştum demek isterdim ama benim arkadaşım yok. Hep albino olduğum için dışlanıyorum. O yüzden hiç arkadaşım olmadı. Yürüdüm, yürüdüm ve bir bina gördüm. Dikkatimi çeken bir binaydı. Üzerinde yazan yazıyı fark ettim, telefonumu alıp kamerasını açıp yakınlaştırdım: “Sihirli Kütüphane.” Hemen girmek istedim.
İçeri girdim ve kitap okumak çok hoşuma gitti. Neredeyse beş saatimi orada geçiriyordum. Annemlerin ve babamın kavgasını unutup başka diyarlara gidiyordum. Orası gerçekten çok hoşuma gitmişti. Bir gün yine kütüphaneye gittim ve hiç görmediğim bir kitabı gördüm. Üzerinde örümcek ağı bile vardı. Kitabı açıp okumaya karar verdim. Kitap karakteri çok hoşuma gitmişti, çok sevmiştim. Keşke gerçek hayatta olsaydı da arkadaş olsaydık diye düşündüm. Kitabı bitiremediğim için ertesi gün tekrar gelmeye karar verdim.
O gittiğimde kitabı açtım ve sevdiğim kitap karakteri karşımda belirdi. O günden sonra en yakın arkadaşım oldu.