Televizyon’un 50 Yılı

İlk günü hatırlıyorum, o sıcak ve huzurlu eve geldiğim ilk günü… Bütün aile etrafımda toplaşmış kutudan çıkarılmamı bekliyorlardı.

O günkü heyecanı hala dün gibi hatırlıyorum, gözümü açtığımda ilk gördüğüm şey gözlerinde şaşkınlık, sevinç ve azcık korku olan iki küçük çocuktu. Babaları beni açtı ve daha yeni yeni piyasaya girmeye başlayan çocuk kanallarından bir tanesine ayarladı beni. Şimdi çocukların gözünde ne korku ne de şaşkınlık kalmıştı, tek gördüğüm şey sevinçti. Dakikalar dakikaları, saatler saatleri kovaladı program üstüne program çizgi film üzerine çizgi film geliyordu çocuklar adeta onlara yeni sunulan bu renkli ve hareketli dünyanın içine girmişlerdi, onları bu halde görmek beni çok mutlu etmişti, çünkü asıl amacım olan mutluluğu yaymayı başarmıştım. Sonra içeriden bir ses geldi “Çocuklar! Uyuyun artık yarın okulunuz var.” çocuklar ilk önce biraz mırın kırın etti “Ama anne lütfen!” dedi çocuklar sonra anneden ses gelmeyince olayın ciddiyetini anlayıp beni kapatıp içeri gittiler.

Çocuklar uyumuş ben ise karanlıkta yapayalnız kalmıştım, sonra pıtır pıtır iki ayak sesi duyuldu ve biri şöyle dedi “Yavaş ol, anne ve babamızı uyandırmak istemeyiz!” Sonra büyük bir heyecanla beni açıp çocuk kanalına çevirdiler ama kendi şanslarına çocuk kanalında şöyle bir mesaj yazıyordu: “Çocuklar hadi yatağa, uyku vakti geldi” çocuklar hayal kırıklığı içerisinde beni kapatıp yatağa gittiler ve ben yine karanlıkta yapayalnız kalmıştım. Bu da beni düşünmeye sevk etti acaba çocuklar ve aile için iyi bir şey miyim ben, acaba aile huzurunu yok edip bambaşka bir aile kültürümü mü ortaya çıkaracağım bu şekilde, sonra çok düşündüğümü fark edip dinlenmeye karar verdim. Sabah çocuklar okula gitmek için hazırlanıyorlardı, sonra çocuklardan erkek olan yere yatıp tepinmeye başladı ve şu sözleri söylediğini duydum: “Ben okula gitmek istemiyorum, televizyonumdan ayıramazsınız beni, bırakın beni!” Buradan anlamıştım nasıl bir şeye yol açtığımı, görmüştüm ektiğim kaosun tohumlarını… Bu da beni gerçekten endişelendirmeye başlamıştı.

 

Bu olayın üzerinden aylar, yıllar geçti. Çocuklar artık büyümüş üniversiteye gidiyorlardı artık çok kullanılmaz olmuştum bu her ne kadar içimi rahatlatsa da içime garip bir hüzün de düşmüştü, sanki o ilk gün, çocukların o ilk gün hissettiğini yaşıyordum, özlemi. Ama artık baba beni daha çok seyrediyordu ara sıra maç olur beni coşkuyla izler ya da gözlerinden fışkıran nefret ve kızgınlıkla.Hepsi maçın nasıl gittiğine bağlıydı. Anne de artık televizyona o kadar tepkili değildi onun da dizileri vardı, her çarşamba akşamı 20.00′ da koltuğun karşısına geçer battaniyesine sarılır ve dizisini izlerdi. O dizisini izlerken ben de bir duygu şöleni izleme imkanı bulurdum, annenin izlediği dizi birden çok duyguyu aynı anda hareket geçirebiliyordu bu da beni ilk gördüğümde çok şaşırtmıştı. Çünkü o güne kadar gördüğüm duygular sevinç ve kızgınlıkla kısıtlıydı. Bu da bana insanların ne kadar karmaşık şahıslar olduğunu göstermişti, bu beni onlardan soğutmak yerine daha da çok sevmeme yol açmıştı. Onlara neredeyse bağımlı hale gelmiştim tıpkı onların bana olduğu gibi. Anne bir süre sonra arkadaşlarını ve komşularını eve davet etti, çünkü onları neredeyse çocuklar üniversiteye gittiğinden beri görmüyordu, özlemişti. Anne bin bir çeşit tatlı tuzlu ve içecek hazırladı geçe gündüz yatmadı arkadaşları için çalıştı ve sonunda buluşma günü gelmişti. Bütün herkes salonda toplanmış annenin yemeklerini övmeye başlamışlardı ama bu övme çok üzün sürmedi birkaç dakika sonra yemekler yarım yenilmiş bir biçimde bırakılmış hemen benim etrafımda toplanılmıştı, sonra kadınlardan birisi dedi “Aç şu televizyonu da keyfimiz yerine gelsin.” Sonra kadınlardan bir başkası “Ay olur mu öyle şey , kırk yılın başı bir araya gelmişiz sen sohbeti öldürmek istiyorsun!”. Bu ortaya atılan laf benim bir şeyi fark etmemi sağlamıştı, kadın haklıydı; gerçekten de ortamdaki sohbeti öldürüyordum ben o kutudan çıktığımdan beri aile aileliğini bilmiyor hep bir çatışma hep bir kavga ortamı vardı. Hani benim amacım aileye mutluluk, coşku ve sevinç getirmekti… Eğer bunları yapamıyorsan yapılışımdaki amaç neydi. Artık çocuklar daha da büyümüş kendi yuvalarını kurmuştu. Anne, baba artık büyük anne , büyük baba olmuştu bu yüzden de baba ona şu sözleri bahşetmişti: “Oğlum,artık sen de bir babasın ve bir babanın ailesini yetiştirecek bir çatıya ihtiyacı var, bundan sonra bu ev senindir çocuklarını iyi yetiştir bizim yaptığımız hataları yapma. Sen de anlayacaksın baba olmanın ne gerektirdiğini.” Bu sözlerle oğlan babasına hiç sarılmadığı gibi sarıldı ve “Teşekkür ederim baba, her şey için teşekkür ederim hakkın asla ödenmez.” dedi. Bu sırada ikisinden de göz yaşları akıyordu, anlamamıştım bu gayet sevinç dolu olması gereken bir olaydı şimdi niye ağlamaya başladılar ki. Sonra anladım sevinçten de ağlarmış insan ,bundan önce karmaşık gördüğüm insanları şimdi artık nasıl anlayacağımı bilmiyordum. Ve anlamamıştım bu kadar zeki, duygusal ve aileye bağlı olan insanları nasıl birbirine düşürmüştüm. Kız ise Almanya’ya gitmişti burada radyo ve televizyon fakültesini birincilikle bitirip, artık işi dünyadaki bütün çocuklara çizgi filmi hazırlamaktı tıpkı küçüklüğünde hayallerine ve geleceğine yön verdiği gibi.  Artık o yeni nesillere yön verecekti. Yani hayalini yaşıyordu.

 

Oğlanın çocukları, oğlanın ve kızın televizyonla tanıştığı yaşa gelmişlerdi ve çok heyecanlıydım. Yine o 50 yıl önce gördüğüm coşku, sevinç ve azcık korku dolu gözleri görecek miydim acaba? Ne kadar daha heyecanla karşılayacaklardı beni çocuklar okuldan eve geldiklerini duydum yine o neşe dolu pıtır pıtır ayak seslerini duydum ama sadece duydum benim yanımdan geçip hemen koltuklara oturdular bana bakmadılar bile bir göz uçları ile bile bakmadılar. Yine o karanlıkta hissettiğim duyguyu hissettim, yalnızlığı… Çocuklar artık ellerindeki küçük televizyonlara bakıyorlardı ellerinde tutmuş ölümüne bırakmazlardı. Benden daha sesli, benden daha parlak ve büyük ihtimal benden daha çok ilgilerini çekiyordu bu küçük televizyonlar. Ama babaları bırakmalarını söylediğinde çocuğun yaptığı gibi kapatıp gitmiyorlardı bir de seslerini yükseltip kötü söylemlerde bulunuyorlardı babalarına. Bunu eğer oğlan ve kız kendi babalarına yapsalardı herhalde burada olmazdım. Şunu fark ettim bu ellerindeki aletler benden daha kötüymüş, aile aileliğini bilmemekle birlikte aile kavramı ortadan kalkmıştı, burada yaşanan kavgalar benim zamanımızdakilerle kıyaslarsam buradakiler küçük çaplı nezaket çerçevesi içerisinde yapılan küçük istişareler değildi, burası resmen bir savaş alanına dönüyordu. Burada anladım aslında ben ailedeki en iyi unsur olmasam da bu aletlere kıyasla aileyi birleştiriyormuşum. Tabii benim zamanımda kavgalar oldu ama her okul dönüşü bütün ailenin bir yorgan altına girip benim etrafımda toplaşıp büyük bir sevgiyle beni izlemeleri aileyi güçlendiriyordu aileye kötü zamanlarda sevgiyi hatırlatıyordum. Neden bir aile olduklarını anımsatıyordum onlara. Aslında benim sayemde ayakta kalmıştı aile benim sayemde gelişmişti bu çocuklar. Bütün bu düşüncelere dalmışken oğlan başıma geçti ve şu sözleri nefesinin altından kısık bir tonla söyledi: “Haydi eski dostum son bir kez eğlendir beni…” Ne dediğini niçin dediğini anlamaya çalışıyordum.Sonra oğlan en sevdiği çizgi film kanalını açtı ve sadece bir bölüm izledi ve beni kapattı. Benim fişimi çekti. Beni kucaklayıp arabaya götürdü . Oradan da beni boş kimsesiz bir sokağa koydu, sanki artık istenmeyen bir kedi gibi. Sonra arabaya binerken gözünden bir yaş damla aktığını gördüm. Bundan önce de arabada bana şu sözleri söyledi: “Eski dostum,seni ilk kutudan çıkardığımız günü hatırlıyorum, hayatımın en heyecanlı günüydü seni ilk görüşte çok sevmiştim, tabii biraz korkmuştum ama bütün bu korku seni izlemeye başladığım an kanatlanıp gitti. Sen bizim ailemizi ayırıyor gibi gözüksen de aslında bizi birleştirdin bu yüzde de minnettarım .” Sonra araban çıkarmadan önce beni son olarak şunu söyledi: “Seninle yaşadığımız maceraları asla unutmayacağım küçük dostum… Gerçekten.” Burada ben de anladım insan gibi hissetmenin ne olduğunu ayrılık acısı çekerken mutluluk ve huzurun nasıl hissettiğini, artık anlıyordum. O sokakta yine yalnızdım yine kendi başıma yine soğuk ortasında. Son kez bir derin nefes aldım bilerek başarılı bir şekilde amacıma ulaştığımı. Ve yumdum gözlerimi bu dünyaya bilerek burada bir iz bıraktığımı.

(Visited 5 times, 1 visits today)