Bir sabah uyandığında, Cem’in sıradan hayatı, hiçbir şeyin farkını hissettirmediği gibi, yine aynı şekilde devam ediyordu. Gözleri ağır bir şekilde açıldı, güneş ışığı odasının perdelerinden süzüldü ve mutfaktan annesinin kahvaltı hazırlığına dair gelen sesler, günlük ritüellerini hatırlatıyordu. Ancak, dün akşam, okul kütüphanesinde bulduğu eski bir kitap Cem’in kafasında takılı kalmıştı. “Efsaneler ve Gizemli Dünyalar” başlıklı bu kitap, kapağındaki renklerin solmuş olması dışında pek de dikkat çekici değildi. Ama bir şekilde, içindeki sayfalar ona büyülü bir şeyler vaat ediyordu.
Cem, kitabı sabah kahvaltısından önce okumaya karar verdi. Eski kütüphane kitapları, yıllar boyunca okunan ellerin izlerini taşıyor, koku ve dokusu her zaman başka bir dünyaya açılan kapıyı andırıyordu. Kitabın sayfalarını çevirmeye başladığında, ilk başta sıradan bir masal gibi görünüyordu. Ancak, sayfaların arasındaki yazıların her biri giderek daha tuhaf ve anlaşılmaz hale geliyordu. Cem, tam bir sayfayı çevirdiğinde, birdenbire kitapta bir hareket gördü.
Bir şey çıkıyordu. Küçük bir figür, sayfanın ortasında belirdi. Şaşkınlıkla kitabı elinden bıraktı, ama figür hızla sayfalar arasında sıçrayarak hemen karşısına geldi. Küçücük bir adam, ceketinin uçları yere sürükleniyordu. Yalnızca birkaç santimetre boyunda, ama gözleri oldukça derin ve anlam doluydu.
“Merhaba,” dedi figür, Cem’in şok olmuş bakışlarına karşılık gülümseyerek. “Ben Edis. Ve senin yardımına ihtiyacım var.”
Cem, bir an ne yapacağını bilemeden baktı. “Nasıl… yani sen kitapta mıydın?” diye mırıldandı.
Edis başını sallayarak, “Evet, ben burada bir yazının içindeyim. Ama artık buradan çıkmak istiyorum. Bunu yapabilmek için senin yardımına ihtiyacım var.”
Cem’in kafası karışmıştı. “Ne tür bir yardım? Ne demek istiyorsun?”
Edis, Cem’in eline bir parşömen uzattı. Üzerinde eski harflerle yazılmış karmaşık bir metin vardı. “Bu yazıyı doğru bir şekilde okursan, dünyama dönebilirim. Ama sadece seninle yapabilirim. Bu kitabı bitirdiğinde ben de kaybolacağım.”
Cem, kalbi çarparak yazıya baktı. Edis’in gözlerindeki güveni gördü ve derin bir nefes alarak okumaya başladı. Her kelime, her harf tüylerini diken diken ediyordu. Bir anlık sessizlikten sonra, Cem tam olarak doğru kelimeyi söylediğinde, kitap aniden parlamaya başladı. Işık o kadar parlaktı ki, gözlerini kısıp Edis’in kaybolduğunu gördü.
Kitap kapanmıştı. Cem, başını çevirdiğinde sadece eski, sararmış sayfalar ve bir parşömen vardı. Ama bir şey anlamıştı: bazen sıradan bir sabah, hayatını değiştirebilecek bir maceraya dönüşebilir.