Her sabah okula gitmek için aynı yoldan geçiyordu ama bu sabah her şey farklıydı. Gözlerinin önünde birdenbire beliren parlak, altın rengi bir kapı, onu başka bir dünyaya davet ediyordu. Tereddütlüydü Işın, eğer girerse bir daha çıkamamak olasılığı onu korkutuyordu ama aynı zamanda içindeki dizginlenemeyen merak duygusu da onu sarıp sarmalıyordu, bu yüzden içindeki merakın peşinden gitmeye karar verdi ve portaldan içeri girdi.
İçerisi bir cennetti andırıyordu ve Işın’da karşı konulmaz bir beğeni uyandırıyordu. Bir ormanın içindeydi ve içinde giderek büyüyen bir güç dalgası hissediyordu, ”akşam yediğim çiğköftedendir” diye düşünüp yoluna devam etti. Nereye gittiğini bilmiyordu ama sanki burada daha önce bulunmuş gibi hissediyordu. Biraz yürüdükten sonra karşısına dev gibi surlarla korunan bir kale çıktı. Kale o kadar ihtişamlı gözüküyordu ki kapıyı tıklatmaktan kendini alıkoyamadı. Kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve Işın’ın karşısına zırhının içinde tüm görkemiyle duran bir şövalye çıktı. Işın’ın her ne kadar birazcık gerilse de sağlam duruşunu koruyup şövalyeye kim olduğunu sordu, şövalye de “ben Arkenya krallığının şövalyesiyim, siz kimsiniz?” diye sordu. Işın ”ister inanın ister inanmayın ben başka bir boyuttan geliyorum, her ne kadar burası çok cazip bir krallık gibi gözükse de benim evime gitmenin bir yolunu bulmam lazım” dedi. Şövalye “başka boyut” lafını duyunca ani bir hareketle kıza yaklaşıp adını sordu. Kız adının Işın olduğunu söyledi, şövalye ani bir hareketle kızı yere serip kılıcını ona doğrulttu. Işın ne olup bittiğini anlayamadan etrafı sarılmıştı. Işın bir anda sinirlenip ne diye ona saldırdıklarını sordu, şövalye kıza doğru bir adım attı ve “ seni cadı olduğun için bana verilen yetkiye dayanarak tutukluyorum” dedi. Bunu duyan Işın deliye döndü ve kendisinin bir cadı olmadığını haykırıp durdu ama ne fayda, şövalyeler onu zindana kapatmışlardı bile. Işın hala olayın şokunu atlatamamışken içeri şık giyimli bir adam girdi ve onun bebekken başka bir boyuta hapsedilen ve cadı bir anne be babaya sahip bir çocuk olduğunu söyledi. Işın onun kim olduğunu sorduğunda ise “ben bu krallığın kralıyım” yanıtını aldı. Işın ne zaman zindandan çıkabileceğini sorduğunda ise kral şu yanıtı verdi “bana güçlerini göstermeye hazır olduğun zaman”. Bu fikir Işın’a mantıksız gelse de bunu nasıl yapacağını ona sordu, prens ise “her duyguya özel güçleri vardır cadıların ve bunlar iyiye kullanılabilir ama bu güçlerin iyiye veya kötüye kullanılıp kullanılmayacağı cadıların elindedir” cevabını aldı. Günden güne güçlerini kullanmayı öğrenmeye başlayan Işın sonunda güçlerinde ustalaştı ve prens de söz verdiği gibi kızın gitmesine izin verdi
Işın şu anda bir psikiyatrist koltuğunda oturmuş ona şizofren teşhisi konulduğundan beri yaptığı gibi haftalık olarak gidip gördüğü sanrıları anlatıyordu ve bu haftaki aralarındaki en değişik olanıydı çünkü Işın sadece beş günde üç aylık sanrı görmüştü yani gördüğünü sanmıştı. Işın gitgide zaman kavramını yitiriyordu. Anlatmayı bitirdiğinde psikiyatrist Işın’a dönüp “ artık akıl hastanesine yatma vaktin geldi” dedi ve bu aslında sanrılarının oyunlarından biri olan hayali psikiyatristiyle son görüşmesiydi çünkü bu öneri üzerine Işın gerçekten tedavi olmaya karar verdi.