Yetenekli Çocuk

Öğretmenin bu okuldaki ilk günüydü. İlk ders başlayana kadar bu öğretmen saat yediden beri nöbet tutmuş, dersine iki dakika kaldığını fark edince sınıfına geçmişti. İlk dersi için öğrencilerle tanışmak için oyunlar oynadı. On dakikalık teneffüsünü bu sefer sınıfta 8. sınıfların adlarına ezberlemeye çalışarak geçirdi. Öğrenciler zille birlikte geri sınıflarına girince öğretmen ders anlatmaya başladı. Bu ders el alem hangi konuyu iyi biliyor hangi konuyu bilmiyor öğrenmek için bir sürü soru sordu. Öğretmen herkese soru sorarken arada bir çocuk herkesten çok daha hızlı cevapladı. Sınıfı sorularla tekrar dolaşıp ona bu sefer biraz daha uzun bir soru sorduğunda çocuk yine bir saniye içinde cevapladı. On iki yıldır eğitim veren öğretmen bu çocuğun yeteneğini çarçabuk fark etti ve aylarca onu izledi. Her hafta çok iyi ilerliyordu ta ki o güne kadar.

O gün üçüncü yazılı sınav kağıtlarını öğrencilere verdikten sonra öğretmen bir şey fark etti. Yetenekli çocuk kötü yapmamış olsa da içten içe ağlıyordu. Ne olduğunu anlamayan öğretmen ders bittiğinde onu odasına çağırdı ve ne olduğunu anlatmasını istedi. Gözleri kızarmış çocuk bir kelime etmedi, sadece elindeki sınav kağıdını gösterdi. Kağıdın sağ üst köşesindeki kocaman seksen beş öğretmenle bakışıyordu. Yetenekli çocuk beş kişinin ondan daha iyi yaptığını ve sürekli kendisinin ne kadar başarılı olacağını söyleyen ailesine abisinden sonra bir utanç kaynağı olduğunu söyledi. Öğretmen o an anladı ki, bu çocuk diğer herkes ile kendini karşılaştırarak ve mükemmeliyetçilikle kendini parçalıyordu. Biraz düşünen öğretmen çocuğa sorular sormaya başladı. İlk soru olarak öğretmen, ortaokulun başında çalışıp çalışmadığını sordu. Çocuk hayır anlamında başını sağ sola salladı. Öğretmen geri cevap vermeyerek başka bir soru daha düşündü. Bu sefer bu sene çalışıp çalışmadığını sordu öğretmen. Çocuk ilk başta çalışmadığını ama bu sınava çalışsa da yine de daha kötü yaptığını belirtti. Sonra öğretmene madem bu kadar zekiyse niye aynı işi verip diğerlerinden daha kötü yaptığını sordu. Öğretmen cevabını düşündü, ve anlatmaya başladı. ”Diyelim ki hepiniz birer ev yapmak istiyorsunuz. Herkes evini aynı odunla tamamlayıp kimininki artarken, sendeki odun sadece evin tabanına yetiyor. Niye, yavrum? Çünkü herkeste bir kulübe planı varken sende bir malikane planı var. Aynı odun miktarıyla ne kadar tasarruf edersen et ne kadar zekice odunu kullansan da o bir malikaneye dönüşemez. Yani çözüm olarak kendini başkaları ile karşılaştırmayı bırakmalı, üstüne ya beklentilerini azaltmalı ya da o rüyalardan çıkmış malikaneye ulaşmak için çok çalışmalısın.”. Çocuk öğretmenin dediklerini hazmetmek için birkaç dakika düşündü. Sonra,

çocuk öğretmene sıkıca sarıldı. Öğretmen çocuğun dersine geç kaldığını söyledi ve dünyası değişmiş çocuk dersine koşmaya başladı.

Çocuk, o gün olağanüstü zeki çocukların ilk ve ortaokulun çoğunluğunda asla çalışması gerekmediğini, ama kulağa ne kadar güzel gelse de sonraki okul senelerinde bunun onlar için çok kötü olduğunu düşündü. Üstüne ‘zeki çocuk’ olmasıyla gelen büyük beklentiler ve ‘Sen onlardan daha zekisin!’ karşılaştırmaları da yüklenince, bunun aynı kendisinde olduğu gibi o çocukların da mükemmeliyetçiliğe olan yatkınlığını bayağı arttıracağını fark etti. Bu yüzden çocuk gelecekte diğer çocukların bunları yaşamaması için bir özel eğitim merkezi kurmak hakkında hayal kurmaya başladı.

Yıllar sonra, çocuk bu merkezi kurar ve gelen tüm çocuklara teker teker yardım eder. Böylece Dünya’ya kendini sürekli başkalarıyla karşılaştıran mükemmeliyetçiler yerine çalışkan ve diğer öğrencilerden soyutlaştırılmamış zeki öğrenciler, yani geleceğin kurtarıcılarını salmış olur. Bunların hepsi, sadece öğretmenin o günkü rehberliği sayesinde gerçek olur.

(Visited 5 times, 1 visits today)