Gözlerimi, aralık camdan yüzüme vuran sabah güneşiyle açtım. Yine bir sıkıcı ve anlamsız okul gününe uyanmıştım. Pazar günlerinden bu yüzden nefret ediyordum. Pazar günleri pazartesinin stresini yaşıyor ve kimi zaman sorumluluklarımı yerine getiremiyordum. Her ne kadar bu durumdan hoşnut olmasam da güçlü olmak zorundaydım.
Sıcacık yatağımı geride bırakıp adımlarımı lavaboya çevirdim. Alt katta annemin kahvaltı hazırlıkları kulağıma geliyordu. Bu beni biraz da olsa motive etmişti. Yüzümü yıkadıktan sonra telefonumdan bugün yapmam gerekenlere bakmaya başladım. Ve o an beni yeni uyandığım zamanki ruh halimden tamamıyla kopartacak o bildirimi gördüm. Bu hafta Türkiye Voleybol Şampiyonasına gitmek için son maçlar oynanacaktı ve bizimki bugündü. Maçı unuttuğum için kendime kızdım ve bir an önce okula gitmek için hazırlanmaya başladım.
Spor çantamı da hazırlayıp mutfağa inmeye başladım. Annemin hazırladığı yulaf ezmeli kahvaltımı da yanıma alıp otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Aynı zamanda antrenörümün gruba attığı mesajları okumaya çalışıyordum. Maçın kimle, nerede ve ne zaman olacağıyla ilgili bilgiler veriyordu. İlk derse girdikten sonra kahvaltı yapıp yola çıkacaktık. Maç kadrosuyla ilgili de son detayları okuduktan sonra yeni gelen otobüse doğru ilerledim.
Okula gidene kadar maçla ilgili düşüncelere daldım. Skor ihtimallerini, kullanabileceğimiz taktikler ve yeni varyasyonları kafamda canlandırmaya çalıştım. Bir maç için bu kadar kafamda kurmam garip değil mi? Katılıyorum, bence de garip ama maçtaki pozisyonun pasör olunca bu gibi durumlara alışmış oluyorsun. Sonuçta, pasör takımın beynidir takımı ayakta tutan pozisyon pasördür. Düşüncelerimden sıyrılıp kapıdaki takım arkadaşlarımın yanına gittim.
Beril beni görünce sevecen bir tavırla maça hazır olup olmadığımı sormaya başladı. Ona aynı samimiyetle “Bu maç Şampiyona maçı, hazır olmayıp ne olacağım.” Dedikten sonra gülüşmeye başladık. Ahmet Hoca dersin başladığını söyleyip bizi içeri yönlendirmeye başladı. İlk dersim felsefeydi, her ne kadar sözel ve pek zevk almadığım bir ders olsa da hoca dersi bir şekilde akıcı hale getirebiliyordu.
Felsefe dersi, hocanın tarzından mı yoksa benim maça olan heyecanımdan mı bilemiyorum ama su gibi akıp geçmişti. Beril ders biter bitmez beni sınıftan almaya gelmişti. Bahçeye inene kadarki yol boyunca şampiyonayla ilgili konuşmuştuk. Beril’in pozisyonu liberoydu. Ve bence libero olmak da pasör olmak kadar zor. Sonuçta pasör takımın beyni ise libero da omurgasıdır. Bir vücudun omurgası sağlam ve sert olmazsa o vücudun bir işlevi de olmaz.
Servise binip Eda hocanın, antrenörümüzün, yapacağı konuşmayı bekliyorduk. Eda hoca bize gençlik yıllarındaki voleyboldan bahsetmeyi çok severdi. Her maç öncesi bize önüne çıkan engellere rağmen asla vazgeçmediğini ve savaşmaya devam ettiğini söyler ve tüm takımı motive ederdi. Hatta ve hatta her yaptığı motivasyon konuşmasından sonra şu cümleleri kurar: “Voleybol vazgeçmeyenlerin oyunudur. Kimi zaman aşamayacağımız duvarlar örülür karşımıza ama önemli olan vazgeçmemektir. Her zorluk sizi güçlü kılıyor; düşseniz de kalkıp devam etmeyi unutmamalısınız.”
Yol boyu kızlarla bol bol şarkılar söyleyip maç için birbirimizi daha çok motive etmiştik. Yarım saatlik yolculuk sonrası gelmiştik. Geçen sene şampiyon olduğumuz o saha tam karşımızdaydı. Hiçbirimizin dile getiremediği heyecan ve hırs yüzümüze yansımıştı. Sıradaki maç bizimdi, sadece iki set, şampiyonaya çıkmalıydık, sonuna kadar hak ediyorduk.
Çok zor ve rekabet dolu bir maçtı. Havada sarı kartlar, pankartlar, tezahüratlar, sloganlar birbirinden farklı şarkılar uçuşuyordu. Gerginlik ve hırs dolu bir maçtı ve tek bir kazanan olmalıydı.
Okulun bize özel hazırladığı bu konferansta maç sonucunu herkese duyurmak için derin bir nefes aldım. Herkesin yüzünde bir merak ve şüphe dolu bakışlar vardı. Onları bu durumdan kurtarmak için verdiğim nefesle birlikte tüm takım kazandığımızı ilan ettik. Herkes büyük bir coşkuyla bizi kutluyor ve sloganları teker teker söylüyorlardı.
Kürsüden inmeden önceki son cümlem “ Bir takımın beyni pasör, omurgası liberodur ama kalbi takım içindeki destektir. Bir takımın aynı zamanda iyi bir ekip olması gereklidir. Ve bizim kazanmamızdaki en büyük etken birbirimize sağladığımız bu sarsılmaz güvendir. Teşekkür ediyorum.”