Ulu önder Atatürk, 1881’de, Selanik’te, üç katlı pembe bir köşkte dünyaya gelmişti. O, küçük yaşta yetim kalmış, kısa bir süre de olsa okula gidememişti. İki kız kardeşini kaybetmişti. Gençliğinde özgün düşünceleri eleştirilmiş ve kısıtlanmış, bu sebeple hapse girmişti. Yaptığı planlar bazen istediği gibi gitmemiş ama asla pes etmemişti. Az kalsın annesini kaybediyordu. O’nun hayatı cephelerde ve harplerde geçmiş, Türk milletinin özgürlüğü ve laikliği için canla başla mücadele vermişti. Sayısız askerin emeği, onun ileri görüşlülüğü ve halkın yardımı sayesinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş; halk özgürlüğüne kavuşmuştu. Yalnız tüm bu yıllar boyunca Atatürk önceliğine hep vatanını ve milletini koymuş, sağlığına dikkat edememiş, Conkbayırı cephesinde ise yaralanmıştı. Ardından, Türk milleti modern, laik bir ülkeye dönüşmüştü fakat o en zor günler gelmişti. 1938 yılının başlarıydı. Atatürk, son zamanlarda yaptığı halk gezilerinden çok yorulmuş, ağır hastalığının üstüne hastalıklar katmış, artık yataktan kalkamaz olmuştu. Her gün binlerce genç onu ziyarete geliyor, Dolmabahçe’nin önünde marşlar söyleniyordu. Artık O, mavi gözlerini hayata yummak ve ülkeyi birçok vazife ile gençlere bırakmak üzereydi. Sporcunun çevik ve ahlaklısını sevdiğini, biz gençlerden çok şey beklediğini, laik, adaletli ve özgür bir ülke için gerekirse canımızı vermemiz gerektiğini ve bu ülkenin gençlerin ellerinde olduğunu çok kez bize tembih ediyor Ulu Önder:
“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”
Atatürk Gençleri
(Visited 2 times, 1 visits today)