1928’de yapılan alfabe değişikliği, Türkiye’nin tarihinde çok önemli bir yer tutuyor. Eğer o dönemde bir öğrenci olsaydım, bu değişiklik benim için hem olumlu hem de olumsuz bazı sonuçlar doğururdu.
Olumlu yanlarına bakacak olursam, Latin harflerinin öğrenilmesi Arap harflerine göre çok daha kolay olurdu. Arap harfleri, şekil ve yazılış açısından oldukça karmaşıktı ve öğrenmek zaman alıyordu. Latin harfleri ise daha basit ve düzenli bir yapıya sahipti, bu da okumayı ve yazmayı öğrenmemi hızlandırırdı. Ayrıca yeni alfabe sayesinde okuduğum kitaplar, dergiler ve gazeteler daha anlaşılır hale gelirdi. Türkçe’nin doğru bir şekilde yazılması ve okunması kolaylaşırdı. Bununla birlikte Latin alfabesi dünya çapında kullanılan bir alfabe olduğu için yabancı dil öğrenmek de benim için daha kolay olurdu. Dünyadaki diğer kültürlerle daha rahat iletişim kurabilirdim.
Ancak olumsuz yönleri de vardı. Yeni alfabenin kabulü, eski kitapları ve belgeleri anlamada zorluk yaratabilirdi. Osmanlı dönemine ait eserler ve eski yazılı kaynaklar artık benim için erişilemez hale gelebilirdi. Bu, geçmişle olan bağımızı zayıflatabilirdi. Ayrıca büyüklerimiz eski harfleri bildiği için, onlarla iletişimde zorluk yaşayabilirdik. Eski harflerle yazılmış mektupları okumak, günlük yaşamda anlaşmazlıklara yol açabilirdi.
Sonuç olarak alfabe değişikliği benim gibi bir öğrenci için okuma yazma konusunda kolaylık sağlasa da, geçmişle olan kültürel bağlarımda kopmalar yaşanabilirdi. Yeni alfabe, daha çağdaş bir eğitim sunarken, eski harflerle yazılmış metinlere ulaşmak zorlaşırdı. Bu da toplumsal geçiş sürecinde zorluklar yaratabilirdi.